Tablettes sumériennes - Tablette 9Retour à
Tablettes sumériennes - Tablette 10
ENKİ RÜYASINDA GALZU’YU GÖRÜYOR. GALZU ZİUSUDRA’YA GEMİ İNŞA ETTİRT DİYOR
Sippar’da toplandı tüm Anunnakiler ve Tufan gününü beklediler. O sırada, beklemenin gerilimi giderek yükselirken, odasında uykuya dalan efendi Enki bir rüya görüm gördü. Rüya görümde gökler gibi parlayan ışıltılı bir adamın sureti göründü.
Adam Enki’ye yaklaşırken gördü ki Enki, bu adam ak saçlı Galzu’nun ta kendisi! Sağ elinde bir oymacı kalemi tutuyordu.
[box type="info" align="" class="" width=""]Bir çok Sümer, Asur, Mısır vs. tablet ve resimlerinde Tanrılar sık sık bir elinde ölçü ipi, bir elinde oymacı kalemi ile bazen de şakül ile tasvir edilir. Yine bunlar Gudea’nın silindirinde olduğu gibi köşe taşını yerleştirmek gibi ilk görevi de üstlenirler. Köşe taşı sanılanın aksine bir taş değil metalden yapılan sağlam bir temeldir. Köşe taşı, hamtaş, şakül gibi kavramların masonlukta ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Belki de bu kavramların kökeni de Sümerlere kadar dayanmaktadır.[/box]
Sol elinde ise pürüssüzce parlayan lacivert taşından bir tablet. Enki’nin baş ucunda duracak kadar yakına gelince Galzu konuşup söyledi: Enlil’e yönelttiğin suçlamalar haksızdı çünkü o yalnızca gerçekleri anlattı. Enlil’in kararı olarak bilinecek olankararı o değil kader buyurdu. Kısmeti şimdi eline alacaksın, çünkü Dünya, Dünyalılara miras kalacak.
Oğlun Ziusudra’yı çağırt, yeminini bozmadan açıkla ona yaklaşan afeti. Su heyelanına dayanabilecek, suya batabilecek bir gemi inşa etmesini ona söyle. Sana bu tablette gösterdiğime benzer bir tekne; içine binip kendini ve akrabalarını kurtarsın.
Kullanışlı olan, bitki olsun hayvan olsun her şeyin tohumunu da yanına alsın. Her şeyin yaratıcısının isteğidir bu!
ENKİ UYANINCA TABLETİ YANINDA BULUYOR
Ve Galzu rüya görümde tabletin üstüne yazı kalemiyle bir suret çizip, oyulmuş tableti Enki’nin yatağının baş ucuna yerleştirdi. Bu suret soluklaşıp yok olunca rüya görüm sona erdi ve sıçrayarak uyandı Enki. Bir süre yatağında kıpırdamadan yattı; rüya görüm üstünde düşündü hayretle. Anlamı neydi ki, ne tür bir alamet içeriyordu? Sonra yatağından çıkınca ne görsün, baş ucundaydı tablet!
GALZU’YU BULAMAYAN ENKİ ZİUSUDRA İLE KONUŞMAYA GİDİYOR
Yalnızca bir rüya görümde görünen şey şimdi başucundaydı somut! Titreyen ellerle aldı efendi Enki tableti. Üstüne tuhaf biçimli bir tekne deseni çizilmişti. Tabletin kenarlarında ölçü işaretleri vardı; geminin ölçülerini işaret ediyorlardı! Ürküntü ve umut duygusuyla yataktan kalkıp dolaşan Enki gün doğar doğmaz elçilerini gönderdi. Çabuk buluna Galzu denen kişiyi, onunla konuşmam lazım!
Böyle dedi onlara. Gün batımında hepsi döndü geri ve şöyle bildirdiler Enki’ye: Galzu adında kimseyi bulamadık. Galzu dediler, çok oldu Nibiru’ya döneli! Çok şaşırmıştı Enki, gizemini ve alameti anlamak için çabaladı. Gizemini çözemese de işin, verdiği mesaj çok açıktı. O gece gizlice gitti Enki, Ziusudra’nın uyuduğu kamıştan yapılma kulübeye. Yeminini bozmamak için Ziusudra’ya değil de kulübenin duvarına konuştu efendi Enki.
ENKİ ZİUSUDRA’YA YAPACAĞI GEMİYİ TARİF EDİYOR
Uyan! Uyan, diyordu Enki kamış duvara; konuşuyordu kamış perdenin ardından. Ziusudra bu sözlerle uyanınca, Enki ona kamış perdenin arkasından şöyle dedi: Kamış perde, kamış perde! Sözümü işit, talimatımı iyi dinle! Tüm yerleşimlerin, şehirlerin Anu ve Enlil ve Ninmah’ın dile getirdiği karar bu. Sözlerime kulak ver şimdi, sana söylediğim mesajı iyice gözle:Evini terk et, bir gemi yap; malından geç, hayatını kurtar! İnşa etmen gereken teknenin planı ve ölçüleri bir tablette gösterilmekte. Kamış kulübenin duvarına yaslayıp bırakacağım bunu. Geminin baştan sona kapalı olsun tavanı, içeriden güneş ışığı görülmemeli.
GEMİYİ SÜRECEK ANUNNAKİ BİLE AYARLANIYOR
Palangası çok güçlü olmalı, zifti suyu defetsin, diye sağlam ve sıkı olmalı. Tekne dönüp yuvarlanabilir olsun ki su heyelanından tek parça çıkabilsin! Yedi günde inşa et gemiyi, doldur içine aileni ve akrabalarını. Gemiye su ve yiyecek yığ, evcil hayvanlarını da getir. Sonra, tayin edilen günde sana bir işaret verilecek; suları bilen bir kılavuz tayin edeceğim sana, o gün sana gelecek.
O gün gelince gemiye binmeli, girişi de kapamalısın! Güneyden gelecek büyük ve taşkın Tufan, toprakları ve yaşamı mahvedecek. Tekneni bağladığın palamarı babalarından kaldırıp koparacak, tekne dönüp yuvarlanacak. Korkmayasın; tekne kılavuzu seni güvenli bir sığınağa götürecek. Senin sayende sağ salim kalacak uygar insanlığın tohumu! Enki’nin sesi kesilince, heyecanlanan Ziusudra diz üstü çöküp yere kapandı.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Şimdi gayet akılcı bir şekilde açıklanan Sümer Tufan hikayesini mantığın tatile çıktığı kutsal kitap ifadelerinden dinlemeye başlayalım.
Yaratılış 6;
- Kendine gofer (Tevrat’ta selvi ağacı olabilir diye not düşülmüş) ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap.
- Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üçyüz (135 m) , genişliği elli (5 m) , yüksekliği otuz arşın (13.5 m) olacak. (Bir arşın 45 cm dir.}
16- Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap.
17- Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek.
- Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin.
- Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al.
- Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler.
- Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.
- Nuh Tanrı’nın bütün buyruklarını yerine getirdi.
Bu iki anlatımdan hangisi size mantıklı geliyor. Denizcilikten hiç anlamayan benim bile kolayca farkedeceğim gibi; bu geminin bırakın tufanı, açık denizdeki güçlü bir dalgada bile batacağını insan hemen anlıyor. Tanrı yine kendisiyle çelişerek, hem yeryüzündeki her canlıyı öldüreceğim diyor, hem de onları kurtarması için Nuh’u devreye sokuyor. Devamlı anlaşma yapıyor sonra yine kendi bozuyor. Kaldı ki bu kadar teferruata ne gerek var? Her şeye gücü yeten Tanrı ol der, olur.
Her canlı türünü kısa sürede küçük bir gemide toplamak, bunların yiyeceklerini toplamak imkansız bir şeydir. Hele hele Dünya’nın değişik yerlerinde, ancak oranın şartlarında yaşayan, kimileri çok ağır hareket eden canlı türlerini nasıl bir yerde toplayabilirsiniz? Bir de canlılar aralarından hangi çifti, nasıl seçip gönderebilir, merak ediyor insan! O küçük gemide bu kadar çok canlının yiyecekleri nasıl depo edilebilir? Düşünsenize aslan ceylan yiyerek besleniyor, ceylan ot yiyerek. Aslan ile ceylan yan yana. Ceylanı yese ceylan soyu tükenecek. Gemide kalma süreleri de az değil ki! 150 gün! Aslana değil iki ceylan, bir ceylan sürüsü lazım.
Oysa Sümer anlatımı oval, her yeri kapalı bir çeşit denizaltıyı tarif etmektedir. Öyle her canlı çifti gemiye doldurulmamış, bulunabilen yaşam özleri Enki ne Ninmah tarafından toplanmıştır. Kapladığı yer ise bir çanta kadardır. Yine soruyorum; hangisi daha mantıklı?
Kur’an’a gelince; aynı olay çağın ve yaşanılan coğrafya ve kültürün şartlarına göre değiştirilir. Tanrı erki iyice kendini hissettirir.
Kur’an’ın en önemli özelliklerinden biri olan elçilerime inanmadılar aslında ben bağışlayıcıyım ama onları bu yüzden cezalandırdım teması burada da işlenir. Nuh kavmini uyarmakta ama kavmi onu dinlememektedir. Her zaman olduğu gibi Tanrı devreye girer ve sen bir gemi yap inanmayanları suda boğacağım der.
Hud Suresi;
- Andolsun ki, vaktiyle Nuh’u kavmine gönderdik. Nuh onlara: ” Ben size azabın sebeplerini ve kurtuluşun yolunu açıklayan bir uyarıcıyım.
- Allah’tan başkasına kulluk etmeyin! Gerçekten ben acı bir günün azabının başınıza gelmesinden korkuyorum", a-t-il déclaré.
- Buna karşı kavminden küfreden ileri gelenler: ” Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz, sana uyanları ise ilk bakışta en aşağılık olanlarımızdan ibaret görüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Hatta sizi yalancılar sanıyoruz” dediler.
- Nuh: ” Ey kavmim, ne dersiniz? Eğer ben Rabbimden açık bir delil üzerinde isem ve O, bana katından bir rahmet vermiş de size onu görecek göz verilmemişse, onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?"
- Bizim gözetimimizde ve vahyimiz dairesinde gemi yap ve Bana o zulmedenler hakkında bir şey söyleme; çünkü onlar, boğulacaklardır.
- O, gemiyi yapıyordu ve kavminden herhangi bir güruh da yanından geçtikçe onunla eğleniyorlardı. Nuh: ” Eğer bizimle eğleniyorsanız, biz de sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz sizinle![/box]
ENKİ ZİUSUDRA’YA KASABA HALKINA NE SÖYLEYECEĞİNİ DE SÖYLÜYOR
Efendim! Efendim! Sesini işittim, bir de yüzünü göster! Sana söylemedim ki bunları Ziusudra, kamış duvara konuştum ben! Böyle dedi Enki. Enlil’in kararı, tüm Anunnakilerin ettiği bir yemin elimi kolumu bağlıyor. Yüzümü görecek olursan, diğer tüm Dünyalılar gibi öleceğin kesin! Şimdi kamış duvar, sözlerime kulak ver: Geminin amacı, Anunnakilerin sırrı sende kalmalı!
Kasaba halkı sorduğunda, onlara şöyle diyeceksin: Efendi Enlil, efendim Enki’ye öfkelenmiş, Enki’nin Abzu’daki mekanına yelken açacağım, bir umut Enlil yatışır belki! Sonra sessizlik oldu. Ziusudra kamış duvarın arkasından çıkıp geldi. Ay ışığında parıldayan lacivert taşından bir tablet görüp aldı eline. Üstünde bir tekne sureti çizilmişti; ölçüler ise çentiklerle gösterilmişti.
Uygar insanların en zekisi olan Ziusudra duyduklarını anlamıştı. Sabah olunca kasaba halkına şöyle duyurdu: Efendi Enlil, ustam efendi Enki’ye çok öfkelenmiş, bu yüzden kızgındır bana efendi Enlil. Daha duramam bu şehirde, bir daha ayağımı basamam Edin’e. Abzu’ya, efendi Enki’nin bölgesine yelken açacağım. Çabucak bir tekne inşa edip buradan ayrılacağım ki, efendi Enlil’in öfkesi yatışsın.
GEMİ YAPIMINA BAŞLANIYOR
Güçlükler son bulsun ki, bundan böyle efendi Enlil üstünüze bolluk bereket yağdırsın! Halk Ziusudra’nın etrafına toplanıp gemiyi inşa etmek üzere telaşla birbirlerini teşvik etmeye başladıklarında daha öğlen olmamıştı. Yaşlılar tekne ahşabından keresteler taşıdılar, küçükler sazlıklardan katran getirdiler. Marangozlar uzun tahtaları çekiçle dövdüler, Ziusudra bir kazanda katran eritti.
Tekneyi içten ve dıştan su geçirmez hale gelene dek ziftledi. Tabletin üstündeki teknenin çizimine göretamamlandı gemi, beşinci günde. Ziusudra’nın bir an önce yola çıkmasını isteyen kasaba halkı yiyecek ve su taşıdılar gemiye. Kendi boğazlarından kesip ayırdıklarını verdiler ki bir an önce yatışsın Enlil’in öfkesi! Dört bacaklı hayvanlar da getirildi gemiye.
NİNAGAL GEMİYİ KULLANMAK İÇİN GELİR. YANINDA DÜNYA CANLILARININ YAŞAM ÖZLERİ VARDIR.
Tarlalardaki kuşlar kendiliklerinden uçup kondular gemiye. Ziusudra eşi ve oğullarıyla bindi, onların karıları ve çocukları da geldi. Efendi Enki’nin bölgesine gitmek isteyen her kimse o da binsin! Böyle buyurdu Ziusudra toplanan halka. Enlil’in yağdıracağı bereketi düşününce, ustalardan yalnızca bir kaçı kulak verdi bu çağrıya. (Bu cümlenin değiştirilmiş anlatımı aynen Kur’an da geçer.) Altıncı gün Ninagal, büyük suların efendisi gelip bindi gemiye. Enki’nin oğullarından biriydi.
Geminin kılavuzu olarak seçilmişti. Elinde sedir ağacından yapılma bir kutu vardıve bunu gemide, hep yanında taşıdı. Kutunun içindeydi, efendi Enki ve Ninmah’ın topladıkları yaşayan varlıkların yaşam özleri ve yaşam yumurtaları. Enlil’in gazabından saklanan, istenirse Dünya’da yaşamı yeniden diriltecek olan! Ninagal böyle açıkladı Ziusudra’ya; böylece tüm yaratıklar çifter çifter gemide saklanmış oldular.
Ninagal ve Ziusudra gemide, yedinci günün gelişini beklediler. Yüz yirminci şarda (432.000. yıl) beklenmekteydi Tufan.
Ziusudra’nın ömrünün onuncu şarında gelmekteydi Tufan. Aslan takımyıldızının durağında birikip büyümüştü heyelan.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 7;
1- Rab Nuh’a, ” Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, ” Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum.
2-3– Yeryüzünde soyları tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift al.
- Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım"
- Nuh Rab’bin bütün buyruklarını yerine getirdi.
- Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı.
- Nuh, oğulları, karısı, gelinleri, tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler.
8-9– Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler.
10- yedi gün sonra tufan koptu.
Bu bölümde Tanrı yine karar değiştirip birer çift al dediği canlıları yedi yada iki çift al diye Nuh’a tembihler. Yine her canlıyı öldüreceğim derken bir yandan da canlıların kurtarılmasını ister. Ayrıca Tanrının Nuh’tan sadece oğulları ve onun eşlerini yanına almasını istemesi de ilginçtir. İnsan ister istemez soruyor: Neden kızlarını almadı? Elbette bunlar eski çağlarda ki insanlar için mucizevi, korkutucu ve buram buram erk kokan söylemlerdir. Ama bu çağ insanını tatmin etmemekte ve eleştiriler doğal olarak olmaktadır.
Kur’an’da ise olaylar yine bildiğimiz tarzda ve çok yüzeysel anlatılmaya devam eder
Hud;
- Nihayet emrimiz gelipte geminin kazanı kaynayınca Nuh’a: ” Her birinden ikişer çift alıp aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!” dedik. Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman etmemişti.
- Nuh: ”Binin içine, yürümesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. ", a-t-il déclaré.
Burada benim dikkatimi çeken nokta geminin kazanının kaynamasıdır. Kutsal kitaplara göre tufan sırasında kazanlı yani buhar gücüyle çalışan gemiler yoktu. Tarih bilimine göre de durum böyle. Yine İslam’ın çıktığı devirlerde de kazanlı gemiler yoktu. O
halde bu ifadenin kaynağı nedir? İki olasılık var. Bu ayet ya sonradan çok yakın zamanlarda eklendi. Ya da bu hikaye Sümerlerden kopyalandı. Çünkü Anunnakiler o devirlerde üstün teknolojik düzeyleriyle Sümerlere okyanuslarda kullanabilecekleri gemiler yapmayı öğrettiler. Elbette buharlı gemiler yaptırmaları da çok mümkün. Kur’an yazılırken bu ayrıntıyı fark etmeyip aynen yazanlar kendilerini ele vermişler. Hikayeyi alt üst ederken bir gerçeği aynen yazarak kendilerini tuş etmişler.[/box]
TUFAN BAŞLIYOR, ANUNNAKİLER KAÇIYOR
Şimdi bu, Dünya’nın üstüne yayılan Tufan’ın ve Anunnakilerin nasıl kurtulduklarının ve Ziusudra’nın gemide nasıl hayatta kaldığının hikayesidir. Tufan gününden önceki günlerde Dünya gümbürdüyor, sanki canı yanıyormuşçasına inliyordu. Afet çökmeden önceki gecelerde Nibiru göklerde ışıldayan bir yıldız gibi göründü. Gündüz vakti karanlık basıyordu ve gece vakti Ay’ı sanki bir canavar yutuyordu.
Dünya sallanmaya başladı; daha önceden bilinmeyen bir ağ gücü kışkırttı onu. Şafağın ışığıyla birlikteufuktan kara bir bulut kalktı. Gün ışığı karanlığa döndü, sanki ölümün gölgesiydi çöken. Ardından gümbürdeyen bir gök gürültüsü patladı; şimşeklerle aydınlandı gök. Ayrılın! Ayrılın, diye işaret verdi Utu, Anunnakilere. Gök sandallarının içine çömelmiş Anunnakiler göğe doğru yükseldiler.
GEMİNİN KAPAĞINI KAPATIYORLAR, GEMİ KADERİNE YOLCULUK YAPIYOR
On sekiz lig ötede, Şurubak’ta parlak patlamaları gördü Ninagal: Kapat! Derhal kapağı kapat, diye bağırdı Ninagal, Ziusudra’ya. Birlikte çekip kapattılar ambar kapağının örttüğü menteşeli kapağı; su geçirmez, tamamen kapatılmıştı tekne; içine bir ışık huzmesi bile sızmadı. O gün, o unutulmaz gün başladı Tufan bir kükremeyle. Ak Diyar’da, Dünya’nın dibinde sallanmaktaydı Dünya’nın temelleri.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 7;
- Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı.
- Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.
- Nuh oğulları Sam, Ham, Yafet, Nuh’un karısıyla üç gelini tam o gün gemiye bindiler.
- Onlarla birlikte her tür hayvan gemiye bindi.
- Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh’un yanına gelip gemiye bindi.
- Gemiye giren hayvanlar Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi erkek ve dişiydi. Rab Nuh’un ardından kapıyı kapadı.
Burada Tanrı’nın Nuh’un ardından kapıyı kapama sözü ilginç. Gerçeği olan Sümer tabletlerinde Ninagal ve Ziusudra birlikte kapağı kapatıyorlar. Sadece bu söz bile Tevrat’ın Sümer hikayelerinden alıntı olduğunun kanıtıdır. Çünü soru açıktır. Tanrı nasıl olurda bir insanın ardından kapı kapatır? Bu bir insan davranışıdır. O insan da Ninagal’dir.[/box]
Binlerce gök gürültüsüne denk bir kükreme ile temelinden kurtulup kaydı buz örtüsü. Nibiru’nun görünmeyen ağ gücü çekip aldı onu ve güney denizine kayıp çarptı. Bir buz örtüsüne çarpıyordu diğeri. Ak Diyar’ın yüzeyi kırılmış yumurta kabuğu gibi ufalandı. Bir defada kabardı ge lgit dalgası; suların duvarı göğe tırmandı. Daha önce görülmemiş şiddette bir fırtına Dünya’nın dibinde kükremeye başladı.
Rüzgarını iteledi suların duvarı; gelgit dalgası kuzeye doğru yayıldı. Kuzeye doğru ilerledi suların duvarı;Abzu topraklarına varmak üzereydi. Oradanda yerleşilen topraklara dek ilerledi; Edin’i boğup geçti. Gelgit dalgası, sular duvarı Şurubak’a eriştiğinde Ziusudra’nın gemisini palamarlarından kurtardı büyük dalga. Sağa sola çalkaladı, bir su uçurumu gibi yuttu onu.
TUFAN HER ŞEYİ YUTUYOR
Tam olarak suya battı ama gemi dayandı; bir damla su bile içeri almadı. Dışarıda fırtınanın dalgası öldürücü bir savaş gibi insanları ele geçirdi. Hiç kimse yanındakini göremedi, yer kaybolmuştu, yalnızca su vardı. Bir zamanlar zeminde dik duran ne vardıysa kudretli sularla süpürülüp gitti. Günün sonunda suların duvarı hız kazanıp dağları da altına aldı. Anunnakiler göksel gemilerinin içinde Dünya’nın çevresinde turluyorlardı.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 7;
- Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı.
- Sular yükseldi, çoğaldıkça çoğaldı; gemi suyun üzerinde yüzmeye başladı.
- Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı.
- Yükselen sular dağları on beş arşın (18 metre) aştı.
21-22- Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü.
- Rab insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh’la gemidekiler kaldı.
- Sular yüz elli gün boyunca yeryüzünü kapladı.
Burada eklemek istediğim şey; tufan çok ani bastırmadığına, o küçük gemi yüzebildiğine göre (ki imkansız) o esnada denizlerde yüzmekte olan gemiler ve sahile bağlı olan bir çok gemiye binebilenler de kurtulmuş olmalıdırlar. Yani sadece Nuh’un gemisinin kurtulması zor bir ihtimal gibi görünmüyor mu?
Kur’an; Hud,
- Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna: ”Ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma!” diye seslendi.
- O: ”Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” dedi. Nuh:” Bu gün Allah’ın emrinden koruyacak yok; meğerki O rahmet ede!” dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu.[/box]
ANUNNAKİLER TUFANI İZLİYOR
Bölmelere doluşmuş, dış duvarlara dayanıp çömelmişlerdi. Dünya’da aşağıda neler olduğunu görmek için uğraşıyorlardı. Göksel gemisinde Ninmah doğum sancısı çeken bir kadın gibi haykırdı: Yarattıklarım sularla dolu bir gölette yusufçuklar misali boğuldular. Geçip giden deniz dalgası aldı tüm yaşamı! Böyle ağlayıp inliyordu Ninmah. Onun yanındaki İnanna da ağlayıp ağıt yaktı:
Aşağıdaki her şey, yaşayanların hepsi kile döndü! Böyle ağlıyorlardı Ninmah ve İnanna; ağladılar ve hislerini yatıştırdılar. Diğer göksel sandallardaki Anunnakiler bu azgın taşkınlık manzarası karşısında acizdiler. Kendilerinkinden çok daha büyük bir güce huşuyla tanık olmaktaydılar o günlerde. Dünya’nın meyvelerine açlık duydular, mayalanan iksire susadılar.
TUFAN YEDİ GÜN SONRA BİTİYOR
Eski günler, heyhat, kile döndü. Böyle diyordu Anunnakiler birbirlerine. Muazzam gelgit dalgası Dünya’yı yalayıp geçtikten sonra, göğün savakları açıldı, göklerden Dünya üstüne salındı bir büyük sağanak. Yedi gün boyunca yukarıdan gelen sular ile Büyük aşağı’nın suları birbirine karıştı. Sonra sınırına erişen su duvarı saldırısına son verdi. Ama gökten inen yağmurlar kırk gün kırk gece daha devam etti.
Anunnakiler tünedikleri yerden baktılar aşağıya: Kuru toprak olan yerlerde şimdi bir su denizi uzanmaktaydı. Ve bir zamanlar zirveleri göğe dek yükselen dağların tepeleri artık sulardaki adalar gibiydiler. Ve kuru topraklar üstünde yaşayan her ne vardıysa suların heyelanı altında yok olmuştu. Sonra tıpkı başlangıçtaki gibi, sular havzalarına geri çekildiler. Öne arkaya dalgalanan suların düzeyi gün be gün alçaldı.
Sonra Tufanın Dünya’yı silip süpürmesinden kırk gün sonra Ziusudra geminin kapağını açtı, nerelerde olduğuna baktı. Pırıl pırıl bir gündü, hafif bir meltem esmekteydi. Başka hiç bir yaşam işaretinin olmadığı engin bir denizde tek başına sallanmaktaydı gemi. İnsanlık, yaşanan her şey Dünya’nın üstünden silinip yok olmuştu. Bizden başak canlı kalmamış ama ayak basacak kuru toprak yok henüz!
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 8;
- Sonra Tanrı Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgar estirdi, sular alçalmaya başladı.
- Enginlerin kaynakları, göklerin kapakları kapandı. Yağmur dindi.
- Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sonra sular azaldı.
Sümer tabletleri tufan kırk gün sürdü derken, Tevrat yüz elli gün diyor. Bana göre akla yatkın olanı kırk gün sonra tufanın bitmesi. Çünkü o kadar uzun süre dayanacak yiyecek deposu oluşturmak ve beklemek zor görünüyor.[/box]
NİNAGAL GEMİYİ AĞRI DAĞINA YÖNLENDİRİYOR, KUTSAL KİTAPALRDA Kİ ÜNLÜ KUŞ UÇURMA GERÇEK ŞEKLİYLE UYGULANIYOR
Böyle dedi Ziusudra akrabalarına ve oturup ağıt yakmaya başladı. O sırada Enki’nin atadığı Ninagal gemiyi Arrata’nın (Ağrı Dağı) ikiz tepelerine doğru yönlendirdi. Ziusudra sabırsızlandı; gemideki kuşları saldı ki, kuru toprağa insinler, sağlam kalmış yeşillik varsa bulsunlar. Bir kırlangıç yolladı önce, sonra bir kuzgun gönderdi; her ikisi de gemiye geri geldiler. Sonra bir kumru yolladı, bir ağaçtan aldığı dalla gemiye döndü kuş!
Ziusudra artık anladı; suların altından görünür olmuştu kuru toprak. Bir kaç gün geçmişti ki, gemi kayalara takıldı. Tufan geçti, kurtuluş dağındayız, diyordu Ninagal, Ziusudra’ya. Su geçirmez kapağı açıp çıktı gemiden Ziusudra. Gökyüzü açıktı, Güneş parlıyordu, hafif bir rüzgar esmekteydi. Derhal seslendi karısına ve çocuklarına, dışarı çıksınlar diye. Efendi Enki’ye hamd edelim, ona şükranlarımızı sunalım, dedi Ziusudra onlara.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 8;
- Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat (Arrata= Ağrı) dağlarına oturdu.
- Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü.
- Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı.
- Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu.
- Bunun üzerine Nuh suların yeryüzünden çekilip çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi.
- Güvercin konacak bir yer bulamadı, çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye Nuh’un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye yanına aldı.
- Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı.
- Güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı.
- Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi.
- Nuh altı yüz bir yaşındayken, birinci ayın birinde yeryüzündeki sular kurudu. Nuh geminin üstündeki kapağı kaldırınca toprağın kurumuş olduğunu gördü.
- İkinci ayın yirmi yedinci günü toprak tümüyle kurumuştu.
15-16- Tanrı Nuh’a, ”Karın, oğulların ve gelinlerinle birlikte gemiden çık", a-t-il déclaré.
Görüldüğü gibi Tevrat bire bir Sümer tabletlerindeki tufanı anlatmaktadır. Zeytin yaprağı getiren kumrunun güvercine dönüştürülmesi dışında olay kaba hatlarıyla aynıdır. Ağrı dağına oturma dahil. Ayrıca Tevrat bir kez daha kendiyle çelişerek Sümer tabletlerini kopyaladığını itiraf eder. Önce Nuh’a geminin penceresini açtırarak dışarı çıkartırken, 13. cümlede denizaltının kapağını kaldırtır. Buradaki “geminin üstündeki kapak” kelimesi apaçık bir çelişki ve kendini ele vermektir. Çünkü geminin üst kapağı olmaz. Sadece denizaltılarda olur. Tıpkı Sümer tabletlerinde anlatıldığı gibi!
Kur’an;
Yunus 73- Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtarıp onları yeryüzünün halifeleri yaptık, ayetlerimizi inkar edenleri ise suda boğduk.
Hud;
44- Bir de: ”Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de açıl” denildi; su çekildi, iş bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve o zalim topluluğa”Defolun” denilmişti.
48- Denildi ki: ”Ey Nuh, sana ve beraberindeki kimselerden bir çok ümmetlere tarafımızdan bir selam ve bir çok bereketlerle in! Daha bir çok ümmetleri de ileride faydalandıracağız. Sonra Bizden onlara acı bir azap dokunacaktır.”) (Kur’an gemiyi Ararat değil Cudi dağı üzerine oturtur. Daha önce söylediğimiz gibi mutlaka rahmet ve tehdit ya da korku veren sözler peşpeşe söylenir. Faydalandırdığı ümmetlere vereceği azap şimdiden hazırdır.[/box]
GEMİDEN ÇIKIYORLAR
Oğullarıyla birlikte taş topladı; bu taşlarla bir sunak dikti, Ardından sunakta bir ateş yaktı, kokulu tütsülerle yaktı ateşi. Kurbanlık olsun, diye lekesiz bir dişi koyun seçti. Ve Enki’ye adadığı sunağın üstünde bu dişi koyunu kurban etti. O sırada göksel arabasının içindeki Enlil, Enki’ye sözler aktarmaktaydı.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 8;
- "Kendinle birlikte bütün canlıları, kuşları, hayvanları, sürüngenleri de çıkar. Üresinler, verimli olsunlar, yeryüzünde çoğalsınlar. "
- Nuh karısı, oğulları ve gelinleriyle birlikte gemiden çıktı.
- Bütün hayvanlar, sürüngenler, kuşlar, yeryüzünde yaşayan her tür canlı da gemiyi terk etti.
- Nuh Rab’be bir sunak yaptı. Orada bütün temiz sayılan hayvanlarla kuşlardan yakmalık sunular.
Burada özellikle paylaşmak istediğim konu yakmalık sunu konusudur. Tevrat’ta peygamberler sürekli Tanrı’ya hayvan yakar ve Tanrı bu kokudan hoşnut olur. Yanmış et kokusundan bırakın Tanrıyı, hangi canlı hoşlanır bilemem. Ayrıca neden Tanrı yanmış et kokusunu sevsin ki? Bu nasıl bir Tanrıdır ki, kendi için hayvan yaktırır? Oysa gerçek Anunnakiler için hayvan kesip onlara etinin yedirildiğidir. Ortada sunu falan yoktur. Ortada Anunnakiler için kurulan ziyafet sofrası vardır. Yakmalık sunu denilen şey gerçekte budur.[/box]
ENLİL VE ENKİ DE AĞRI DAĞINA İNİYORLAR
Göksel arabalarımızdan inelim kasırgaların içinde, Arrrata’nın zirvesi üstüne. Durumu gözden geçirelim, ne yapılması gerek belirleyelim! Diğerleri göksel arabalarının içinde, Dünya’nın etrafında turlamaya devam ederlerken kasırgalarının içinde indiler Arrata’nın zirvesine Enlil ve Enki. Gülerek kucaklaştı iki kardeş, neşeyle kenetlediler kollarını. Derken şaşırdı Enlil ateşin ve kızaran etin kokusunu alınca.
ENLİL ÇILGINA DÖNÜYOR. ENKİ İLE KAVGA EDİYOR
Nedir bu, diyerek bağırdı kardeşine. Tufandan sağ çıkan mı var yoksa? Gel gidip bakalım, diye sakince yanıtladı Enki onu.
Kasırgalarına binip Arrata’nın diğer zirvesine uçtular. Ziusudra’nın gemisini gördüler; onun diktiği sunağın yanı başına kondular. Enlil sağ kurtulanları ve aralarında Ninagal’i gördüğünde amansız bir öfkeye kapıldı. Yok olup gitmeliydi her Dünyalı, diye haykırdı kızgınlıkla.
Öfkesini alamayıp Enki’ye çullandı. Erkek kardeşini elleriyle boğazlamaya hazırdı. Herhangi bir ölümlü değil o, benim oğlumdur! Haykırdı Enki, Ziusudra’yı işaret ederken. Bir an için tereddüt etti Enlil. Yeminini bozdun, diyerek bağırdı Enki’ye. Kamış duvara konuştum ben, Ziusudra’ya değil! dedi Enki ve sonra ona, rüya görümü anlattı. Ninagal’in haber saldığı Ninurta ve Ninmah da o sırada kendi kasırgalarıyla inmişlerdi yere.
ENLİL YUMUŞUYOR VE İNSANOĞLUNU KUTSUYOR
Olayların nasıl geliştiğini duyduklarında, Ninurta ve Ninmah hiç öfkelenmediler. İnsanoğlunun sağ kalışı her şeyin yaratıcısının muradı olsa gerek, diyordu Ninurta babasına. Anu’nun hediyesi olan kristal gerdanlığa dokunarak yemin etti Ninmah: Yemin ederim ki, insanlığın toptan yok edilişi bir daha hiç tekrarlanmayacak! İnsafa gelen Enlil, Ziusudra’nın ve karısı Emzara’nın ellerinden tutup onları şöyle kutsadı: Üreyip çoğalın ve Dünya yenilensin! İşte böyle sona erdi eski zamanlar.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 8;
- Güzel kokudan hoşnut olan Rab içinden şöyle dedi: İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim.
- Dünya durdukça, ekin ekmek biçmek, sıcak, soğuk, yaz, kış, gece gündüz hep var olacaktır.
Yaratılış 9;
- Tanrı Nuh’u ve oğullarını kutsayarak, ”Verimli olun, çoğalıp yeryüzünü doldurun", a-t-il déclaré.
- Yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümü sizden korkup ürkecek. Yeryüzündeki bütün canlılar, denizdeki bütün balıklar sizin yönetiminize verilmiştir.
- Bütün canlılar size yiyecek olacak. Yeşil bitkiler gibi, hepsini size veriyorum.
8- Tanrı Nuh’a ve oğullarına şöyle dedi:
9-10-11 "Sizinle ve gelecek kuşaklarınızla, sizinle birlikteki bütün canlılarla antlaşmamı sürdürmek istiyorum. Sizinle antlaşmamı sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak.
15- Sizinle ve bütün canlı varlıklarla yaptığım antlaşmayı anımsayacağım: Canlıları yok edecek bir tufan bir daha olmayacak.
Kendi yarattığı, kendi suretine benzer kıldığı insanoğlunu çocukluğundan beri kötüdür diye tanımlamak, onun doğuştan kötü olduğunu itiraf etmektir. O halde Tanrı neden kötü bir canlı yaratmıştır? Neden kötü yarattığı ile devamlı antlaşma yapmakta sonra kendi bozmaktadır? Bu arada diğer canlıların suçu nedir? Bu bölümde Tanrı; yeryüzünde bir daha tufan ve benzeri felaket olmayacağını ısrarla tekrarlamaktadır. Bana göre bu sözler insanların böylesine ağır felaketleri bir daha yaşamak istememe temennisidir. Oysa bu gün bilim sayesinde biliyoruz ki; Dünya yada diğer bir başka gezegen bu felaketi her an yaşayabilir. Yanı başımızdaki Mars buna canlı örnektir.[/box]
ANUNNAKİLER DÜNYA’YA DÖNÜYOR VE İMAR PLANI YAPIYORLAR
Şimdi bu, Dünya üstünde sağ kalanların nasıl eski hallerine kavuştuklarının ve okyanusların ötesinde yeni bir altın kaynağının et başka Dünyalıların nasıl bulunduğunun hikayesidir. (Yukarıda bahsettiğim başka canlılar da kurtulmuş olmalı söylemimi Sümerliler doğruluyor.) Arrata’daki buluşmanın ardından Tufanın suları alçalmaya devam etti. Ve Dünya’nın yüzeyi suların altından daha çok görünür oldu. Dağlık diyarların çoğu zarar görmemişti ama vadiler çamur ve mil altına gömülmüşlerdi.
Göksel gemilerden ve kasırgalardan bakıp aşağıdaki manzarayı taramaktaydı Anunnakiler. Eski zamanlarda Edin’de ve Abzu’da var olan her şey çamurların altına gömülmüştü. Eridu, Nibru ki, Şurubbak, Sippar; hepsi gitmiş, tamamen yok olmuştu. Ama sedir dağlarındaki büyük taş platform parlıyordu gün ışığında. Eski zamanlarda kurulan iniş yeri hala sağlam durmaktaydı.
Birbiri ardınca indi kasırgalar platformun üstüne. Platform sağa sağlamdı; fırlatma köşesindeki kocaman taş bloklar tufana dayanmıştı. Molozları ve ağaç dallarını temizleyen ilk inenler, arabalara iniş işareti verdiler. Göksel arabalar birbiri ardınca inip platforma kondular. Sonra Lahmu’daki Marduk’a ve Ay’daki Nannar’a sözler yollandı. Ve onlar da Dünya’ya döndüler, iniş yerinin üstüne kondular.
Böylece toplanan Anunnakileri ve İgigileri bir toplantıya çağırdı. Tufandan sağ kurtulduk ama Dünya mahvoldu! Böyle diyordu Enlil onlara. İster Dünya’da ister başka yerde olsun, eski halimize dönmek için gereken tüm yolları değerlendirmeliyiz. Nibiru’nun geçişiyle mahvoldu Lahmu! Böyle anlattı Marduk: Atmosferi emilip çekildi, suları buharlaştı, toz fırtınaları yerine döndü orası. (Bu gün Mars aynen Sümerlilerin tarif ettiği durumdadır)
Ay’da kendi başına yaşamı destekleyemez, ancak kartal miğferleriyle kalınabilir üstünde! Böyle anlattı Nannar durumu diğerlerine ve sonra sevgiyle dolu sözler söyledi: Hiç unutmamalıyız ki, bir zamanlar Tiamat’ın ordularının komutanıydı o. Dünya’ya yoldaştı, o da bağlıdır Dünya’nın kaderiyle! Enlil oğlunun omzuna koydu elini, sevecen. Şimdi kaygımız hayatta kalmak.
YARATILIŞ ODASINDA YİYECEK TOHUMLARI ARIYORLAR
Nazikçe böyle çıkıştı Nannar’a Enlil; şimdi ilk kaygımız karnımızı doyurmak! Mühürlenmiş yaratılış odasını inceleyelim belki de Nibiru’nun tohumlarından bulabiliriz hala! Böyle dedi Enki, Enlil’e; bir zamanlar yaratılan tahılları hatırlattı ona. Platformun bir yanında, çamuru biraz eşeleyip temizleyince buldular çok uzak zamanlardan kalaln hava bacasını.
YİYECEK ÜRETİMİ İÇİN İŞBÖLÜMÜ YAPILIYOR
Onu örten taşı kaldırıp bu korunaklı yere girdiler. Yeşil taştan yapılma sandıklar mühürlerle kapatılmıştı ve mühürler bakır bir anahtarla açıldı. Sandıkların içinde, kristal kaplar içindeydi Nibiru’nun tahıllarının tohumları! Dışarı çıkan Enlil tohumları Ninurta’ya verdi, verirken ona şunları söyledi: Dağ yamacındaki terasa git, Nibiru’nun tahıllarından bir kez daha ekmek vermesini sağla!
Sedir dağlarında ve başka dağlarda da şelalelere set çekti Ninurta. Teraslar inşa etti, Ziusudra’nın en büyük oğluna ürün yetiştirmeyi öğretti. Enlil en küçük oğlu İşkur’a başka bir görev verdi: Suların çekildiği yere git ve sağlam kalmış meyve ağaçlarını bul! Meyve yetiştiricisi olsun, diye yanına Ziusudra’nın en küçük oğlunu kattılar: Buldukları ilk meyve Ninmah tarafından getirilen asmanınkiydi.
ENKİ YAŞAM ÖZLERİNİ GÖSTERİYOR
Onun suyundan, Anunnakilerin şu ünlü iksirinden bir yudum aldı Ziusudra. Bir yudum, sonra bir yudum daha derken Ziusudra kaybetti kendini; bir sarhoş gibi sızıverdi! Sonra bir armağan sundu Enki, Anunnakiler ve Dünyalılara. Ninagal’in yanında taşıdığı sandığı ortaya çıkarttı ve içindeki o şaşırtıcı şeylerin hepsini açıkladı: Yaşam yumurtalarının yaşam özleri, Ziusudra’nın gemisindeki dört bacaklı hayvanların rahimlerinde bir araya getirilebilir.
ONARIM DEVAM EDİYOR
Yün ve et verecek koyunlar çoğalacak, süt ve post verecek davarlarımız olacak. Derken başka canlı yaratıklarla tekrar dolacak Dünya! Çobanlıkla ilgili görevleri Dumuzi’ye verdi Enki; Ziusudra’nın ortanca oğlunu da yardımcı olması için görevlendirdi. Sonra Enki dikkatini, bir zamanlar kendisinin ve oğullarının hakimiyet bölgesi olan koyu renkli toprak kitlesine çevirdi.
Ninagal ile birlikte dağlarda kudretli suların birbirine karıştıkları noktada bir su bendi dikti ki, Güçlü çağlayanların suları bir yola girip oradan da bir göl içine akıp birikebilsin. Sonra Abzu ile büyük deniz arasındaki toprakları Marduk ile birlikte taradı: Bir zamanlar yerleşim olan yerlerde, nehrin vadisine birikmiş suları nasıl boşaltacağı üstünde düşündü. Nehrin orta yerinde, nehir sularının çağlayan oluşturduğu yerde suların ortasından bir ada yükseltti.
Adanın derinliklerine ikiz mağaralar oydu ve üst kısımlarına, taşlardan savaklar oluşturdu. Böylece yüksek dağlardan gelen suların akışını yavaşlatabilir veya hızlandırabilirdi. Setlerle ve savaklarla ve iki dar tünelle suları düzenledi. Mağara adasından, Abu adasından başlayıp nehrin dolambaçlı vadisini suların altından yükseltti. İki darlık ülkesinde Dumuzi ve çobanlar için bir yerleşim yeri biçimlendirdi Enki.
NİBİRU’DA FELAKETTEN NASİBİNİ ALIYOR, ATMOSFER YIRTILDIĞI İÇİN YİNE ALTINA İHTİYAÇ DOĞUYOR
Enlil tam bir memnuniyetle olan bitenin haberlerini gönderdi Nibiru’ya. Nibiru ise kaygı dolu sözlerle yanıtladı: Dünya’nın ve Lahmu’nun yakınından geçiş Nibiru’da çok büyük hasara yol açtı. Altın tozundan olan kalkan yırtıldı, atmosfer yine zayıflıyor. Acilen yeni altın tedarik etmeniz gerek! Derhal Abzu’ya gitti Enki, tarayıp araştırması için oğlu Gibil’i yanına alıp yola çıktı.
Altın madenlerinin hepsi yok olmuştu, su heyelanı altına gömülmüşlerdi. Edin’de Bad-Tibira’da yoktu; Sippar’da arabalar yeri de mevcut değildi artık! Madenlerde ve Bad-Tibira’da meşakkatle çalışan yüzlerce Anunnaki Dünya’dan ayrılıp gitmişti. İlkel işçiler olarak iş gören Dünyalılar kalabalığı ise Tufan yüzünden kile dönüşmüştü. Dünya’dan artık hiç altın çıkartılamaz! Böyle buyurdu Enlil ve Enki Nibiru’ya.
NİNURTA GÜNEY AMERİKA’DA ALTIN BULUYOR
Dünya’da ve Nibiru’da ümitsizlik çöktü herkese. Tam o sırada, sedir ağaçları dağlarındaki işlerini tamamlamış olan Ninurta bir kez daha görmek istedi dağlarını okyanuslar ötesindeki diyarın. O diyardan, Dünya’nın diğer yanından şaşırtıcı sözler iletti. Su heyelanları dağ yamaçlarına derin yarıklar açmış, dağ yamaçlarından irili ufaklı külçeler halinde hesapsızca altın düşüp akmış.
Aşağıdaki nehirlere, madencilik yapmadan da oradan toplanabilir altın! Enlil ve Enki bu uzak dağlık diyara gittiler derhal, şaşkınlıkla baktılar keşfedilen manzaraya: Altın, eritme arıtma gerektirmeyen som altın yatmaktaydı dört bir yanda! Bu bir mucize! Böyle diyordu Enki, Enlil’e. Nibiru’nun sebep olduğu hasar Nibiru tarafından onarıldı. Her şeyin yaratıcısının görünmeyen elleri Nibiru’daki yaşamı sağlayacak! Böyle dedi Enlil.
KA-İN’İN SOYUNA ALTIN TOPLATIYORLAR
Peki kimler toplayacak külçeleri, bunlar Nibiru’ya nasıl yollanacak, diye sordu önderler birbirlerine. Birinci sorunun yanıtı Ninurta’dan geldi. Dünya’nın bu yanındaki yüksek dağlarda hayatta kalmış Dünyalılar var!Ka-in’in soyundan bunlar, metalleri işlemeyi biliyorlar. Dört erkek ve dört kızkardeştir önderleri; sallara binip kurtarmışlar kendilerini. Onların yaşadığı dağın zirvesindeki bir gölün tam ortasındaki bir adadalar.
GÜNEY AMERİKA’YA UZAY GEMİSİ ÜSSÜ KURUYORLAR
Herkes görsün, diye bu büyük tasarımı bir tablet üstüne geçirdi. Sedir dağlarındaki iniş yeri de bu tesisin bir parçası ola, dedi. İniş yeri ile araba yeri arasındaki uzaklığı ölçtü. Bunların tam ortasındaki noktada tasarladıyeni uçuş kontrol merkezinin yerini:Uygun bir tepe seçti orada, yolu gösteren dağ koydu adını. İniş yerine benzer ama daha küçük bir taş platform inşa edilmesini buyurdu.
Tam ortasında duran büyük bir kayanın içi dışı oyuldu ki, yeni gök-yer bağının yuvası olsun ve Dünya’nın yeni göbeği, Tufan’ dan önce Nibru-ki’nin işlevinin yerini alsın. İniş yolu kuzeyde Arrata’nın ikiz zirvelerine sabitlendi. İniş koridorunun sınırını çizmek için Enlil ikişer ikiz tepe istemekteydi ki, iniş koridorunun sınırı belirlensin, inişler ve kalkışlar güvenle yapılsın.
ALTIN ŞEHRİNE NİNGİŞZİDDA’NIN HEYKELİNİ DİKİYORLAR
Temel taşlarına dokunmaktaydı sular, o geniş çapını kilden belirlediler. Parçaları hünerle birarada dokunan ev, göklerde tur atarak dolaşan büyükler için bir dinlenme yeri olacaktı. Roket gemiler için, derinliklerine varılamaz bu ev bir sınır taşı olacaktı. Anu bizzat Ekur diye adlandırdı. Böyle düzdü ezgiyi Ninmah için yapılan kutlamada. Anunnakiler dikkate değer eserlerini kutlarlarken, Enki şu öneride bulundu Enlil’e .
Gelecekte sorulduğunda ne zaman ve kim tarafından biçimlendirildi bu harika? İzin ver de ikiz tepelerin yanı başına bir anıt dikelim; Aslan çağını ilan etsin. Zirveleri tasarlayan Ningişzidda’nın suretini oyalım üstüne. Tam olarak göksel arabalar yerine doğru olsun bakışı. Ne zaman, kim tarafından ve ne amaçla yapıldığını açıklasın gelecek nesillere! Böyle önerdi Enki, Enlil’e.
GÖKSEL ARABALAR YERİNE UTU KOMUTAN OLUYOR
Enlil bu sözlere rıza gösterdi ve şöyle dedi Enki’ye: Göksel arabalar yerinin komutanı yine Utu olmalı. Tam olarak doğuya bakan aslan Ningişzidda’nın suretinde olsun! Kaya yatağı kesilip oyularak aslanı biçimlendirme işi sürerken, Marduk babası Enki’ye gücenmiş sözlerle şöyle dedi: Bana tüm Dünya’yı idarem altına alacağımı vadetmiştin. Halbuki komutayı ve görkemi başkalarına bahşediyorsun. Görevsiz ve bölgesiz kaldım ben.
ANUNNAKİLER DÜNYA’YI ARALARINDA PAYLAŞIRLAR
Dünya halen afetten mustarip, biz Anunnakiler bir avuç kadarız, Dünyalılardan ise bir kaçı hayatta kalmış! Marduk bu onurdan mahrum etmesin Ningişzidda’yı ama Marduk’un sözlerine de kulak verilsin! Rekabet eden önderlere, işte böyle dedi uzlaştırıcı Ninmah. Barışın sürebilmesi için üstünde yaşanabilir topraklar bizler arasında bölüştürülmeli, dedi Enlil, Enki’ye.
HAM, SAM, YAFET, NASIL DA HER ŞEY AYNI
Yarımadayı ( Sina) itirazsız paylaştırıcı olarak kabul edip burayı uzlaştırıcı Ninmah’a tayin ettiler. Tilmun dediler adına, füzeler yeri anlamına; Dünyalılara yasakladılar sınırlarından girişi. Buranın doğusunda kalan yaşanabilir topraklar Enlil’e ve onun oğullarına ayrıldı. Ziusudra’nın iki oğlu olan ŞEM ve YAFET‘in torunları bundan böyle orada yaşayacaklardı.
[box type="info" align="" class="" width=""]
Yaratılış 9,
- Gemiden çıkan Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Ham Kenan’ın babasıydı.
- Nuh’un üç oğlu bunlardı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan üredi.
- Nuh çiftçiydi, ilk bağı o dikti.
- Şarap içip sarhoş oldu, çadırının içinde çırılçıplak uzandı.
- Kenan’ın babası olan Ham babasının çıplak olduğunu görünce dışarı çıkıp iki kardeşine anlattı.
- Sam’la Yafet bir giysi alıp omuzlarına attılar, geri geri yürüyerek çıplak babalarını örttüler. Babalarını çıplak görmemek için yüzlerini öbür yana çevirdiler.
- Nuh ayılınca küçük oğlunun ne yaptığını anlayarak,
- Şöyle dedi: “Kenan’a lanet olsun, köleler kölesi olsun kardeşlerine.
- Övgüler olsun Sam’ın Tanrısı Rab’be, Kenan Sam’a kul olsun.
- Tanrı Yafet’e bolluk versin, Sam’ın çadırlarında yaşasın, Kenan Yafet’e kul olsun."
Bu bölümü özellikle yazdım. Çünkü din kullanılarak nasıl kin tohumları atılır, nasıl acımasız ırkçılık Tanrı emriymiş gibi gösterilir, bu sözler iyi birer örnek. Yahudiler kendilerini Sam soyundan sayarlar. Tevrat’ın yazıldığı dönemler de Kenan ülkesinde yaşayan Filistler ve Kenanilerle savaş halindeydiler. Yani bu halklar o toprakların asıl sahibi ve orayı işgal etmek isteyen
Yahudilerin düşmanıydılar. İşte bu halkları Tanrı sözleriyle aşağılamak ve köleleleri yapmak için kendi halklarını da savaşa teşvik etmek için yukarıdaki nefret söylemleri Tevrat’ta yer buldu.
Düşünebiliyor musunuz ; kusursuz diye ifade edilen bir peygamber içki içiyor, sarhoş oluyor, çırılçıplak yatıyor. Bu normal sayılıyor. Ancak durumu görüp kardeşlerine haber veren, babasının üstünün örtülmesine vesile olan Ham kötü oluyor. Daha da anlamsız olanı; olayla hiç ilgisi olmayan Kenan lanetleniyor.
Hem de ne lanetlenme! Direk diğerlerinin kölesi oluyor. Peki sebep ne? Sebep şu ; o devirlerde insanların eğitim ve algı düzeyini dikkate alırsak, çok da ayrıntıya girmeden anlatılan (saçma da olsa) hikayeler rahatlıkla kabul görüyordu.
İnsanları kandırmak, yönlendirmek ve bunu sorgulanmadan yapmak çok kolaydı. O çağın insanları için de (bu çağ gibi) Tanrı sözlerinden çok çıkarları ön plandaydı. İşlerine gelen her Tanrı sözü elbette kabul görecekti.[/box]
Abzu dahil koyu renkli kara kütlesi Enki ve klanının hakimiyet bölgesi olarak belirlendi. Ziusudra’nın ortanca oğlu HAM ve soyu orada yaşayacaklardı. Enki oğlunu yatıştırmak için bu halkın Marduk’u efendileri, topraklarının efendisi yapmalarını önerdi. Senin dileğince olsun! dedi Enlil, Enki’ye bunun üzerine. Tilmun’da, bu bölgenin dağlık güneyinde, annesi Ninmah için bir mesken kurdu Ninurta. Hurma ağaçlarının, yemyeşil bir vadide akan bir pınarın yanı başındaydı burası.
Dağın zirvesine teraslar kurdu Ninurta, Ninmah için mis kokulu bir bahçe dikti. Tüm bunlar tamamlandığında, Dünya’daki tüm ileri karakollara bir işaret verildi: Okyanusun ötesindeki dağlık diyardan taşıyıp getirdi kasırgalar altın külçelerini. Göksel arabalar yerinden göğe yollandı altın. O unutulmaz günde Enlil ve Enki şöyle dediler birbirlerine ve anlaştılar.
Uzlaştırıcı Ninmah yeni bir ünvanla onurlandırıla, Ninharsag adı verile ona, dağbaşının hanımı anlamına! Herkes kabul etti Ninmah’ın böyle şereflendirilmesini; bundan böyle Ninharsag adıyla bilinecekti. Dünya’yı uzlaştıran Ninharsag’a övgüler olsun, diye bağırdılar Anunnakiler hep bir ağızdan.
Pour atteindre plus de pages : Google