Sumerian Tablets - Tablet 5‘e geri dön
Sümer Tabletleri – Tablet 6 (Yaratılış Tableti)
Sümer tabletleri tablet 6’da geçenler “Yaratılış Tableti” olarak anılmasına neden olmaktadır. Bu tablet içeriğinde geniş şekilde semavi dinlerin benzerlikleri de geçmektedir.
[divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
ENKİ İLKEL İNSANI OLUŞTURMAK İÇİN AFRİKA DA BULDUĞU MAYMUN TÜRÜNÜ ANLATIYOR
İlkel işçiler oluşturmak için, onun üstüne özümüzün işaretini koymak! Böyle demişti Enki önderlere. İhtiyacımız olan yaratık zaten mevcut! Böyle diyerek Abzu‘nun bir sırrını açıkladı onlara. Diğer önderler Enki’nin sözlerini şaşkınlıkla dinlediler; bu sözler onları şaşkınlığa düşürdü.
Abzu’da iki bacakları üstünde dik yürüyen yaratıklar var, diyordu Enki. Ön bacaklarını kol olarak kullanıyorlar, elleri de var. Bozkırın hayvanları arasında yaşarlar. Giyinip örtünmeyi bilmezler.
Bitkileri ağızlarıyla kopartıp yerler, suyu gölden veya çukurdan içerler. Tüm bedenleri kaba tüylerle kaplı, kafaları aslanın yelesi gibi. Ceylanlarla itişip kakışırlar, sularda kaynaşan yaratıklarla eğlenirler. Önderler Enki’nin sözlerini şaşkınlık içinde dinlediler. Edin’de hiç böyle bir yaratık görülmedi şimdiye dek, dedi Enlil, inanmamıştı. Çok uzun çağlar öncesinde, Nibiru’daki atalarımız da bunlar gibi yaşamış olmalılar, diyordu Ninmah.
ENKİ DİĞER ANUNNAKİLERİ YAŞAM EVİ DEDİKLERİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA MERKEZİNE GÖTÜRÜYOR.
Bu bir yaratık değil, bir varlık, diyordu Ninmah. Ona bakmak çok heyecan verici olmalı.Yaşam evine götürdü Enki onları; güçlü kafesler içindeydi bu varlıklardan bazıları. Enki’yi ve diğerlerini görünce zıplamaya başladılar; kafeslerin parmaklıklarını yumrukladılar. Hırıldayıp horuldayan sesler çıkarıyorlardı; hiç bir kelime söylemiyorlardı. Biri dişi biri erkek diyordu Enki; erlikleri ve dişilikleri var.
ENKİ MAYMUN KROMOZOMLARI ÜZERİNE KENDİ KROMOZOMLARINI KOYDUKLARINDA İLKEL İŞÇİNİN YARATILACAĞINI SÖYLÜYOR
Bizim gibiler, Nibiru’dan!!!!! gelmişler, ürüyorlar. Oğlum Ningishzidda onların biçimlendiren özünü sınadı; bizimkileri andırıyor, iki yılan gibi birbirine dolanmışlar. (Kromozomları tarif ediyor) Onlarınki bizim yaşam özümüzde birleştirildiğinde, işaretimiz onların üstünde olacak. İlkel işçi yaratılacak! Buyruklarımızı anlayacak, araç gereçlerimizi kullanacak, kazı yerlerindeki güç işleri o yapacak.
ENLİL BU FİKRE KARŞI ÇIKIYOR
Abzu’daki Anunnakiler rahat bulacak! Coşkuyla söyledi bunları Enki, sözleri heyecanla doluydu. Enlil’in sözleri ise ikircikli; bu mesele çok ama çok önemli.Gezegenimiz üstünde kölelik çok uzun zaman önce feshedildi; araç gereç köledir, başka varlıklar değil. Daha önce mevcut olmayan yeni bir varlık ortaya çıkarmak istersin. Yaratmak yalnızca her şeyi başlatan Baba’ya mahsustur.
Böyle diyerek karşı çıktı Enlil; sözleri çok sertti! Enki şöyle yanıtladı kardeşini: Planım köleler değil yardımcılar oluşturmak. Bu yaratık zaten mevcut! diyordu Ninmah. Plan, ona biraz daha beceri vermek! Yeni bir yaratık değil, var olanı kendi suretimize çok daha benzer kılmak, dedi Enki, çoktan ikna olmuştu. Küçük bir değişiklikle yapılabilir bu, bizim özümüzden yalnızca bir damlası gerek!
[box type=”info” align=”alignleft” class=”rounded” width=”100%”]
Gelin suretimize benzer kılmak, özümüzden bir damla katmak, suretimizde ve benzeyişimizde yaratmak, özümüzün işaretini koymak gibi Sümer tabletlerinde efendi tanrıların sık sık söylediği sözlerin Tevrat’taki tekrarına bakalım.
(Yaratılış-1; 26– Tanrı, ”İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi.. 27- Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. 9; 6- Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.)
( Kur’an’da ise tanım çağına göre şekil değiştirir. Artık Tanrı suretinde yaratmak yerine ruhundan nefes üfler??!!
“Hicr; 29,30– Bunun için ben O’nu muntazam bir insan kıvamına getirip içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanın. Bunun üzerine bütün melekler hep birden secde ettiler.
Sad; 72– O’nu şekillendirip ruhumdan ona üfledim mi derhal O’na secdeye kapanın.” Artık gönül rahatlığı ile Tanrı’nın kendine benzer insan yaratma hikayesi; yaratığa can verme anlamında, ruhundan nefes üflemeye çevrilmiştir. Bir adım daha asıl hikaye ruh kavramıyla korku duyulan, emrine itaat edilmezse cezalandıran, zaten o ruhu da geri olacak olan Tanrı kavramına çevrilir.)[/box]
ENLİL’İ İKNA ETMEK İÇİN ENKİ VE NİNMAH UĞRAŞIYOR
Bu çok ciddi bir mesele, bu fikirden hiç hoşlanmadım, diyordu Enlil. Bir gezegenden başka bir gezegene yolculuk etmek yasaktır. Kurallara göre, Dünya’ya gelmek yasaklanmıştı. Amacımız altın elde etmekti, her şeyi başlatan babanın yerine geçmek değil. Enlil böyle konuştu, Ninmah yanıt verdi: Her şeyi başlatan baba bize bilgelik ve anlayış bahşetti. En iyi şekilde kullanmayacak idiysek niçin böylesine kusursuzlaştırıldık?
TARTIŞMA ANLAŞMAZLIKLA SONUÇLANIYOR. KONU ANU’YA GÖTÜRÜLÜYOR
Her şeyin yaratıcısı bizim yaşam özümüzü neyi becerebiliyorsak yapabilmemiz için bilgelik ve anlayışla doldurdu, bunun için yaratılmış değil miyiz? Ninmah’ın erkek kardeşi Enlil’e yönelttiği sözler böyleydi. Özümüzde bize bahşedilmiş olanla araç gereçleri ve arabaları kusursuzlaştırdık, dehşet silahlarıyla dağları paramparça edip gökleri altınla iyileştirdik. Ninurta da kendisini doğuran anaya bunları söyledi.
Bilgelikle yeni araç gereç biçimlendirelim, yeni yaratıklar değil; Yeni teçhizatla kolaylaştıralım işi, köle yaratıklarla değil.
Anlayışımız bizi nereye yönlendiriyorsa, oraya gitmektir kaderimiz. Ningishzidda böyle diyordu; Enki ve Ninmah ile aynı fikirdeydi. Sahip olduğumuz bilginin kullanılması önlenemez, diyordu Ningişzidda. Kader gerçekten de değiştirilemez; başlangıçtan sona dek belirlenmiştir o.
Enlil işte böyle diyordu. Kader mi yoksa kısmet mi? Sularından altın toplamak için bizi bu gezegene getiren. Anunnaki kahramanlarını çok güçlü işler altına sokan, bir ilkel işçi’nin yaratılmasının planlanmasına yol açan. İşte akrabalarım mesele bu, diyordu Enlil büyük bir ciddiyetle. Kader mi? Kısmet mi? Karar verilmesi gereken şey bu.Başlangıçtan itibaren mukadder miydi yoksa bizim seçimimiz mi?
ANU VE NİBİRU MECLİSİ YARATIĞIN OLUŞTURULMASINI ONAYLIYOR
Meseleyi Anu’ya götürmeye karar verdiler; Anu da meseleyi meclise sundu.Yaşlılara, alimlere, komutanlara danışıldı. Uzun ve keskin tartışmalardı bunlar; yaşam ve ölüm, kader ve kısmet sözleri konuşuldu. Altını elde etmenin başka bir yolu olabilir mi? Yaşamda kalışımız tehlikede. Altın elde edilecekse, bu varlık oluşturulsun, diye karar verdi meclis. Anu gezegenler arası yolculuk kurallarından vazgeçe, Nibiru kurtula.
ENKİ NİNMAH’IN KENDİSİNE YARDIMCI OLMASINI İSTİYOR
Karar Anu’nun sarayından Dünya’ya ışınlandı; Enki buna çok sevindi. Ninmah yardımcım olsun, bu meselelerde anlayışı çoktur. Böyle dedi Enki. Ninmah’a büyük bir özlemle bakıyordu. Öyle olsun dedi Ninmah! Öyle olsun dedi Enlil. Abzu’daki Anunnakilere duyuruldu bu karar Ennugi tarafından. Varlık elde edilene dek, kendi isteğinizle dönmelisiniz iş başına, dedi.
İSYANCILAR GÖREVİNE DÖNÜYOR, İNSAN YARATMA ÇALIŞMALARI BAŞLIYOR
Hayal kırıklığı vardı ama başkaldırı olmadı; Anunnakiler zorlu işin başına döndüler. Abzu’daki yaşam evinde Enki, varlığı nasıl biçimlendireceklerini açıklıyordu Ninmah’a.Ağaçlar arasındaki yere götürdü onu, burası kafeslerle dolu bir yerdi. Kafeslerin içinde garip yaratıklar vardı; yaban da hiç görmemişti bunlar gibisini. Ön kısımlarını başka bir türden, arka kısımlarını başka bir yaratıktan almışlardı. (Belli ki Enki; farklı canlı türlerinden yeni canlı türleri oluşturma deneylerini uzun süredir yapıyormuş)
İki ayrı türün yaratıklarını özleriyle birleştiren Enki, Ninmah’a gösteriyordu bunları. Yaşam evine döndüler; ışıl ışıl parlayan temiz bir yere götürdü onu. Bu temiz yerde Ningishzidda yaşam özünün sırlarını anlattı Ninmah’a. İki türün özleri nasıl birleştirilecekti; bunu gösterdi ona. Ağaç kafeslerdeki yaratıklar fazlasıyla tuhaf, canavar gibiler, diyordu Ninmah.
NİNMAH VE ENKİ DENEYLER YAPIYOR
Öyle, diye yanıtladı Enki. Kusursuzluğu elde etmeliyiz, bunun için sen gereksin. Özler nasıl birleşecek; ne kadarı bundan ne kadarı şundan bir araya gelecek, hangi rahimde başlayacak gebelik, doğum hangi rahimle yapılacak? Bunun için senin imdada yetişme ve şifa anlayışına gerek var, doğum yapmış bir ananın anlayışına ihtiyaç var. Ninmah’ın yüzü güldü; Enki’den doğurduğu iki kızı çok iyi hatırlıyordu.
Ningişzidda ile birlikte, ME’ler üstüne kaydedilmiş kutsal formülleri taradı Ninmah. Şunun nasıl, bunun nasıl yapıldığını sordu ona. Ağaç kafeslerdeki yaratıkları inceledi; iki bacaklı yaratıklar üstünde düşündü. Özler erkeğin dişiyi döllemesiyle aktarılıyordu. Birbirine dolanmış iki iplik ayrılıp bir çocuk oluşturmak için birleşiyorlardı. Bir Anunnaki erkeği iki bacaklı dişilerden birini döllesin, birleşimleri olan bir çocuk doğsun, dedi Ninmah. Bunu denedik, başarısızlıkla sonuçlandı, diye yanıtladı Enki. Gebe kalmadı, doğum olmadı, diye yanıtladı Enki.
SEZERYANLA İLK BEBEK DOĞUYOR
Şimdi bu, ilkel işçinin nasıl oluşturulduğunun Ningişzidda’nın yardımıyla Enki ve Ninmah’ın bu varlığı nasıl biçimlendirdiklerinin hikayesidir. Özler karışımını elde etmenin başka bir yolu denenmeli, diyordu Ninmah. Özlerin iki ipliğini birleştirmenin başka bir yolu bulunmalı, Dünya’ya ait olan kısım zarar görmemeli. Bizim özümüzü dereceler halinde alabilmesi için şekillendirilmeli. ME formüllerinden yararlanıpNibiru’nun özü azar azar sınanmalı.
Ninmah bir kristal kapta bir karışım hazırlayacaktı, iki bacaklı dişinin yumurtasını dikkatle yerleştirdi içine, Anunnaki tohumunu içeren ME ile yumurtayı dölledi. Bu yumurtayı iki bacaklı dişinin rahmine geri yerleştirdi. (Tüp bebek bundan daha basit ve güzel nasıl tarif edilebilir?) Bu kez gebe kaldı ama doğum bir türlü olmadı. Çaresiz kalan Ninmah bir kesik açıp oluşan şeyi maşayla tutup dışarı çıkardı. Yaşıyordu bu! (Bu da sezeryanın çok güzel bir anlatımı)
BU BEBEK İLKEL İŞÇİ ÖZELLİKLRİNİ TAŞIMIYOR
Enki sevinçle haykırdı. Başardık! Ningişzidda sevinçten ağladı. Yenidoğanı ellerinde tutan Ninmah sevinçle dolmamıştı. Yeni doğanın her tarafı kaba tüylerle kaplıydı,ön kısımları Dünya yaratıklarınınki gibi; Arka kısımları ise Anunnakileri andırmaktaydı. İki bacaklı dişiye verdiler yenidoğanı, sütüyle besleyip emzirsin diye.Yenidoğan hızlı büyüyordu, Nibiru’nun bir günü Abzu’da bir aydı. Dünya çocuğu boy attı amaAnunnaki suretinde değildi.
BIKMADAN DENEMEYE DEVAM EDİYORLAR
Elleri araç gereçlere uygun değildi, konuşması hırıltılı bir homurdanmaydı. Bir kez daha denemeliyiz, diyordu Ninmah. Karışımın ayara ihtiyacı var. ME’leri tahlil edeyim, şu veya bu ME ile çabalayayım. Enki’nin ve Ningişzidda’nın yardımlarıyla işlemleri tekrarladılar. ME’deki özler üstüne dikkatle düşündü Ninmah. Birinden ufacık bir şey aldı, diğerinden azıcık bir şey.
Sonra kristal kasenin içinde Dünya dişilerinden birinin yumurtasını dölledi. Gebe kaldı, doğum da doğru zamanda oldu. Bu kez doğan Anunnakilere daha çok benziyordu. Onu doğuran anaya verdiler ki emzirsin, yenidoğan büyüyüp çocuk olsun.Görünüşte hoştu, elleri araç gereç tutabilecek biçimde.Duyularını sınadılar ve baktılar ki yoksun. Dünya çocuğu işitemiyordu, gözleri iyi görmüyordu.
Tekrar tekrar ayarladı Ninmah karışımları; ME formüllerinden ufak tefek parçalar topladı. Doğanlardan birinin ayakları felçliydi, diğeri organlarından sızdırmaktaydı, birinin elleri titriyordu, bir diğerinin karaciğeri bozuktu. Birinin elleri ağzına erişmeyecek kadar kısaydı, bir başkasının akciğeri solumaya uymadı. Bu sonuçlar hayal kırıklığına uğrattı Enki’yi; ilkel işçi elde edilmedi, diyordu Ninmah’a.
BİÇİMLENDİRİCİ KABIN DÜNYA’NIN ÇAMURUNDAN OLMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORLAR
Sınayarak keşfediyorum bu varlıkta; ne iyi ne kötü. Ninmah böyle yanıtladı Enki’yi. Yüreğim başarılı olana dek devam et, diyor bana. Bir kez daha hazırladı karışımı; yenidoğan yine kusurluydu. Eksiklik karışımda olmasın sakın, diyordu Enki ona. Engel ne dişinin yumurtasında ne de özlerde olmasın sakın? Dünya’nın kendisini biçimlendiren şey; eksik olan bu olmasın?
Nibiru’nun kristallerinden yapma kabı, Dünya’nın çamurundan yap. Büyük bilgelik sahibi olan Enki böyle diyordu Ninmah’a.
Dünya’nın kendi karışımından, altınından ve gümüşünden gerek olmasın? Şeyleri bilen Enki onu teşvik etti kullanmaya Abzu’nun çamurunu. Yaşam evinde Ninmah bir kap yaptı,Abzu’nun kilinden yaptı bunu. Arındırıcı bir banyo olarak biçimlendirdi kabı, karışımı bunun içinde yapacaktı.
[box type=”info” align=”alignleft” class=”rounded” width=”100%”]Şimdi Tanrı’nın insanı topraktan yada çamurdan yarattığını söyleyen kutsal kitaplara bakalım.
Yaratılış-2; 7- Rab Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.
- Kur’an; Müminun 12. Ayet- And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülaleden yarattık.
- Rahman 14,15. Ayet- Allah insanı, ateşte pişmiş gibi bir kuru çamurdan yarattı.
- Hicr 26- Gerçekten biz, insanı kuru bir çamurdan, biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattık.
- Secde 7- İnsanı yaratmaya da bir çamurdan başladı. Ancak bazı ayetlerde de nefisden, spermden, sudan yarattığını söyler.
- Araf 189- O zattır ki; sizi bir tek nefisten yarattı, eşini de ondan var etti ki gönlü buna ısınsın.
- Nahl 4- Allah insanı bir damla sudan yarattı.
- Enbiya 30- Canlı olan her şeyi sudan yarattık.[/box]
KİLDEN YAPILMA KAPTAN İLK İNSAN DOĞUYOR
Kilden yaptığı kabın içine nazikçe koydu iki bacaklı bir Dünya dişisinin yumurtasını. Bir Anunnakinin kanından çıkarttığı yaşam özünü de koydu kaba. ME formüllerine göre hazırlandı karışım; kaba parça parça kondu doğrusu. Böylecedöllenen yumurta Dünya dişisinin rahmine konuldu. Gebe kaldı, diye neşeyle bildirdi Ninmah. Tayin edilen doğum anını beklediler.
Tayin edilen anda Dünya dişisi sancılandı; bir çocuk, bir yenidoğan geliyordu. Ninmah kendi elleriyle çıkarttı yenidoğanı; bir oğlandı bu. Ellerinde tuttu çocuğu; suretini inceledi; kusursuz bir suretti. Ellerinde tutup havaya kaldırdı; Enki andNingishzidda‘ya gösterdi. Üç önder neşeli kahkahalara kaptırdılar kendilerini. Enki ve Ningişzidda birbirlerinin sırtına şaplak attı; Ninmah Enki’ye sarılıp öptü.
Ellerinle yarattık onu, dedi Enki; gözleri ışıl ışıl ona bakıyordu. Doğum yapan anaya verdiler yenidoğanı ki emzirsin. Nibiru’da bir çocuğun gelişiminden çok daha hızlı büyüyordu. Aydan aya gelişti yenidoğan; bebeklikten çıkıp bir çocuk oldu. Elleri ayakları işlere uygundu; konuşmayı bilmiyordu. Konuşmaktan anlamıyor, hırıltı ve homurtudan ibaretti sözleri.
BU İNSAN DA EKSİK BULUNUYOR, YUMURTA ANUNNAKİLERİN RAHMİNE YERLEŞTİRİLMELİ DENİLİYOR
Enki mesele üstünde düşünüyor; her bir adımda ve karışımda ne yapıldığını inceliyordu. Deneyip değiştirdiğimiz her şey içinde tek bir şeyi değiştirmedik, diyordu Ninmah’a. Döllenmiş yumurtayı hep Dünya dişisinin rahmine geri koyduk. Geriye kalan engel bu olmasın sakın, diyordu Enki. Ninmah Enki’ye bir bakış attı; şaşkınlık içinde bakakaldı. Ne demektesin sen, diyerek bir yanıt istedi ondan.
Doğuran rahimden söz ediyorum, diyerek yanıtladı Enki onu. Döllenen yumurtayı besleyen, doğuma dek taşıyandan.
Suretimizde ve benzeyişimizde olacaksa, bir Anunnaki rahmi gerekiyor olmasın? Yaşam evinde sessizlik vardı; Enki’nin söyledikleri daha önce hiç işitilmemiş sözlerdi. Birbirlerine baktılar; birbirlerinin kafasından ne geçtiğini düşünüyorlardı.
NİNMAH TAŞIYICI ANNE OLMAYI KABUL EDİYOR
Sözlerin bilgece kardeşim, dedi nihayetinde Ninmah. Doğru karışım yanlış rahme yerleştirildi belki de. Şimdi,nerede Anunnakiler arasında rahmini sunacak, karnında belki kusursuz ilkel işçiyi belki de bir canavarı taşıyacak dişi? Böyle diyordu Ninmah titreyen bir sesle. Bunu eşime, Ninki’ye sorayım, dedi Enki. Onu buraya, yaşam evine çağırtalım; meseleyi önüne koyalım.
Tam çıkıyordu ki Ninmah elini onun omzuna koydu. Hayır, hayır diyordu Enki’ye. Karışımları ben hazırladım; ödül de tehlike de benim olmalı. Rahmi sağlayacak Anunnaki ben olacağım, iyi yada kötü kısmetle ben karşılaşacağım. Enki başını eğip onu nazikçe kucakladı. Öyle olsun, dedi ona. kil kapta hazırladılar karışımı, Bir Dünya dişisinin yumurtası ile Anunnaki erkeğinin özünü bir araya getirdiler.
NİNMAH ÇOCUĞU DOĞURUYOR
Döllenen yumurta Ninmah’ın rahmine Enki tarafından yerleştirildi; gebelik başlamıştı. Karışımla başlayan gebelik ne kadar sürecek acaba? diyerek birbirlerine sordular. Nibiru’nun dokuz ayı mı, Dünya’nın dokuz ayı mı? Dünya’nınkinden uzun, Nibiru’dakinden kısa sürede geldi sancılar; Ninmah bir oğlan doğurmaktaydı. Enki oğlanı ellerinin arasına aldı; kusursuzluğun suretiydi çocuk.
YENİDOĞANIN BAŞARILI BİR DENEY ÜRÜNÜ OLDUĞU GÖRÜLÜYOR
Şimdi bu Adamu‘nun (Bizim kullandığımız adam kelimesinin kökü budur) adıyla çağrılmasının ve onu tamamlayacak dişi olan Ti-Amat’ın nasıl biçimlendirildiğinin hikayesidir. Yenidoğanın görünüşünü ve ellerini ayaklarını dikkatle inceledi önderler. Kulaklarının şekli iyiydi; gözleri kapalı değildi, elleri ayakları uygundu; arka kısmı bacaklar ve ön kısımları el olarak biçimlenmişti. Yaban olanlar gibi kaba tüylü değildi, saçları koyu siyah.
DÜNYALININ SÜNNET DERİSİ OLDUĞU FARKEDİLİYOR
Teni pürüzsüz, Anunnakilerin teni gibi yumuşacıktı. Rengi koyu kan kırmızısı gibiydi; Abzu’nun çamurunun rengini almıştı. Erliğine baktılar: Biçimi garipti, ön kısmını bir deri örtmekteydi!!!!! Anunnakilerin erliğinin tersine bunun ön kısmından bir deri sarkmaktaydı. Dünyalılar biz Anunnakilerden bu gulfe ile ayırt edilsinler, dedi Enki.
[box type=”info” align=”alignleft” class=”rounded” width=”100%”]İşte tam burada sünnet geleneğini konuşalım. Sünnetli penis tanrısallığı simgelediğine göre insanların sünnet geleneği bu arzudan olmasın? İbrahim Yehova’nın emriyle penisini sünnet ediyor. Bunun için keser kullanıyor. (İslam’a göre) Keser kullanması da penisinin; ileride de anlayacağımız gibi, Anunnakilerin penisinin Dünyalılardan çok daha büyük olduğunu gösteriyor.
Belki de Dünyanın değişik bölgelerinde bulunan büyük penisli tanrı heykelleri de bu sebeple yapıldı. İbrahim bir yarı tanrı. Yani bir Anunnaki’den olma neslin devamı. Anunnakiler yarı Dünyalı böyle çocukları kurdukları şehirlere kral ya da rahip yaptılar. İbrahim de böyle bir rahip olan Terah’ın oğlu. Böyle rahipler ve krallar Anunnakilerle yani Tanrılarla kan bağı olduklarını göstermek için kendilerini sünnet ederek farklı olmaya çalışıyorlardı.
Tevrat ve İslam silsilesiyle gelen (aslında Kur’an da sünnetle ilgili tek kelime edilmemiştir. Her ne hikmetse sadece Yahudilerin uyguladığı sünnet İslam da en baştan beri vardır????!!!) sünnet emri Tanrıların yani Anunnakilerin kendine bağlı kabilelerin farklı
olması için olabilir mi? Çünkü Tanrı İbrahim’e kendisini penisinden tanıyacağını söylüyor. Tıpkı yukarı da Enki’nin açıkça Dünyalılardan Anunnakileri ayıran işaretin sünnet derisi olduğunu söylemesi gibi.
Şimdi Tevrat’tan İbrahim’in nasıl sünnet emrini aldığını okuyalım:
- Yaratılış; bölüm 17; 10– Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek.
- 11- Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak.
- 12- Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
- 13- Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. BEDENİNİZDEKİ BU BELİRTİ SONSUZA DEK SÜRECEK ANTLAŞMAMIN SİMGESİ OLACAK.
- 14- Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir….
- 23- İbrahim evindeki bütün erkekleri Tanrı’nın kendisine buyurduğu gibi o gün sünnet ettirdi.
- 24- İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı.
- 25- Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu.
- 26- İbrahim oğlu İsmail’le aynı gün sünnet edildi.
- 27- İbrahim’in evindeki bütün erkekler onunla birlikte sünnet oldu.
(Kuran da sünnet emri olmamasına rağmen gerek hadis gerekse rivayetlerde Hz. İbrahim keserle kendini sünnet etti söylemi Müslümanlarca kabul görmüştür.)
Hristiyanlarda ise İsa’nın sünnet olayı İncil’de anlatılmasına rağmen, uzun yorumlardan sonra sünnetin önemsiz olduğu vurgulanır. Önemli olanın içteki iman olduğu vurgulanır.
- Luka; 2.bölüm 21– Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi.
- Romalılar 2; 25- Kutsal Yasa’yı yerine getirirsen, sünnetin elbet yararı vardır. Ama Yasa’ya karşı gelirsen, sünnetli olmanın hiçbir anlamı kalmaz.
- 26- Bu nedenle, sünnetsizler Yasa’nın buyruklarına uyarsa, sünnetli sayılmayacak mı?
- 27- Sen Kutsal Yazılar’a ve sünnete sahip olduğun halde Yasa’yı çiğnersen, bedence sünnetli olmayan ama Yasa’ya uyan kişi seni yargılamayacak mı?
- 28- Çünkü ne dıştan Yahudi olan gerçek Yahudi’dir, ne de görünüşte, bedensel olan sünnet gerçek sünnettir.
- 29- Ancak içten Yahudi olan Yahudi’dir. Sünnet de yürekle ilgilidir; yazılı yasanın değil, Ruh’un işidir. İçten Yahudi olan kişi, insanların değil, Tanrı’nın övgüsünü kazanır.
- Romalılar 3; 3- Öyleyse Yahudi’nin ne üstünlüğü var? Sünnetin yararı nedir?
- 4- Çünkü sünnetlileri imanları sayesinde, sünnetsizleri de aynı imanla aklayacak olan Tanrı tektir.
- Romalılar 4; 9- Bu mutluluk yalnız sünnetliler için mi, yoksa aynı zamandasünnetsizler için midir? Diyoruz ki, İbrahim, imanı sayesinde aklanmış sayıldı.
- 10- Hangi durumda aklanmış sayıldı? Sünnet olduktan sonra mı, sünnetsizken mi? Sünnetliyken değil, sünnetsizken.
- İbrahim daha sünnetsizken imanla aklandığının kanıtı olarak sünnet işaretini aldı. Öyle ki, sünnetsiz oldukları halde iman edenlerin hepsinin babası olsun, böylece onlar da aklanmış sayılsın
- Böylelikle atamız İbrahim, yalnız sünnetli olmakla kalmayan, ama kendisisünnetsizken sahip olduğu imanın izinden yürüyen sünnetlilerin de babası oldu.
Korintliler; 7. bölüm 19- Sünnetli olup olmamak önemli değildir. Önemli olan, Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmektir.
Galatyalılar 5; 2- Bakın, ben Pavlus size diyorum ki, sünnet olursanız Mesih’in size hiç yararı olmaz.
Mesih İsa 6’da ne sünnetliliğin ne de sünnetsizliğin yararı vardır; yararlı olan, sevgiyle etkisini gösteren imandır. 15- Sünnetli olup olmamanın önemi yoktur, önemli olan yeni yaratılıştır.
Filipililer3; 2– Kötülük yapan o adamlardan, o köpeklerden sakının; o sünnet bağnazlarından sakının!.”
(Sanırım bu kadar örnek yeter. İncil’in, kökenini öğrendiğimiz geleneğe karşı çıkışı ve onun devrimci kimliği sadece Yahudilerin dini olmasının önüne geçti ve diğer uluslar da bu dine geçtiler. Peki acaba bu dini oluşturan da yine Anunnakiler miydi? Enki’nin başlattığı bu sünnet ayırımı daha sonra Anunnakiler tarafından gereksiz mi görülmüştü? Yoksa sadece stratejik sebeplerle Hristiyanlığın İsa’dan sonraki ardılları böyle mi uygun görmüştü?)[/box]
YARI DÜNYALI BEBEĞİ NİNMAH EMZİRİYOR, ADI ADAMU KONULUYOR
Yenidoğan ağlamaya başladı; Ninmah onu koynuna bastırdı. Meme verdi ona, oğlanı emzirmeye başladı. Kusursuzu elde ettik, diyordu neşeyle Ningişzidda. Enki kız kardeşine baktı; Ninmah ve bir varlık değildi gördüğü, bir ana oğuldu. Ona bir ad verecek misin? diye sordu Enki. O bir yaratık değil, bir varlık. Ninmah elini yenidoğanın bedenine götürüp onun koyu kırmızı renkli cildini okşadı parmaklarıyla.ADAMU diyeceğim ona, dedi Ninmah. Dünya’nın çamuru gibi olan anlamına, adı bu olacak.
Yenidoğan Adamu için bir beşik yaptılar; Yaşam Evi’nin bir köşesine koydular onu. İlkel işçi için bir modeli sonunda elde ettik, dedi Enki. Şimdi bir işçiler ordusuna ihtiyaç var. Ningişzidda böyle hatırlattı büyüklerine. Gerçekten bir model olacak o; ilk doğan çocuk muamelesi görecek, onu güç işlerden koruyacağız; yalnızca onun özü olacak kalıbımız. Enki böyle dedi; onun hükmü Ninmah’ı pek sevindirdi.
DİĞER TAŞIYICI ANNELER ŞİFACI KADINLARDAN SEÇİLİYOR
Bundan böyle döllenen yumurtaları kimin rahimleri taşıyacak? diye sordu Ningişzidda. Önderler bu mesele üstünde düşündüler, Ninmah bir çözüm önerdi. Kendi şehri Şurubak’tan kadın şifacıları çağırdı; gereken işi anlattı onlara. Adamu’nun beşiğinin başına götürdü onları onları ki yeni doğan Dünyalıyı görsünler. Bu görev bir emir değil, dedi Ninmah onlara.
Kararı isteğiniz belirleyecek. Toplanan Anunnaki dişileri arasından yedisi öne çıktı; yedisi görevi kabul etti. Adları sonsuza dek hatırlana, dedi Ninmah, Enki’ye. İşleri kahramanca; onlar sayesinde bir ilkel işçiler sınıfı ortaya çıkacak. Yedisi öne çıkıp her biri adını söyledi ve Ningişzidda onların adlarını kaydetti. Ninimma,Şuzianna, Ninmada,Ninbara, Ninmug, Musardu and Ningunna.
ADAMU’NUN TOHUMU VE DÜNYALI DİŞİNİN YUMURTASINDAN OLUŞAN ZİGOT ANUNNAKİLİ KADINLARIN RAHİMLERİNE YERLEŞTİRİLİYOR
Kendi istekleriyle doğum anası olacak yedilerin adları böyleydi, Dünyalılar onların rahimlerinde taşınıp doğacaktı; ilkel işçiler ortaya çıkacaktı. Abzu çamurundan yapılan yedi kabın içine Ninmah, iki bacaklı dişilerin yumurtalarını yerleştirdi. Adamu’nun yaşam özünü çıkartıp azar azar kaplara ekledi. Sonra Adamu’nun erliğine küçük bir kesik açtı, oradan bir damla kan çıktı.
KAN VAR KANDAN İÇERİ, CAN VAR CANDAN İÇERİ
Yaşamın işareti olsun bu; et ve canın birleştiğini ilan etsin sonsuza dek.Yenidoğanın erliğinden sıkıp çıkardığı her bir damla kanı her bir kaptaki karışıma ekledi. ( Testislerden tüp bebek için sperm alınması ancak bu kadar basite indirgenerek ve güzel anlatılabilir) Bu kilin karışımında Dünyalı ile Anunnaki bağlanacak. Böyle diyordu Ninmah, bir dua okuyordu. İki öz, biri gökten biri yerden, bir araya gelip birlik oldu. Dünya’dan olan Nibiru’dan olan kan bağıyla bağlandı.
(Bu sözler; bu gün adına Alevilik denilen Işık dini söylemlerini hatırlamamızı gerektirir. Örneğin; Alevilikte 40. makamda Sekahüm sırrı öğretilir. Bu sırra göre, insan, evrimleşmesini bir başka gezegende tamamladıktan sonra kendini öz ve suret olarak yeryüzündeki insansı varlığa genetik yolla transfer etmiştir. Işık inancına göre insansı varlıktan insana geçişte evrim sürecine dünya dışı varlıklar tarafından genetik müdahalede bulunulmuştur. Yeryüzündeki insansı varlığa kendini transfer eden dünya dışı varlık bu genetik transfer ile yeryüzündeki insansı varlığın içinde kendine yer bulmuştur.)
(Yine Işık inancına göre; arşta kurulmuş kırklar meclisinde kırklardan birinin özünün yeryüzünden seçilerek arşa yükseltilmiş varlığa katılmış olmasıylainsan yaratılmıştır. Kurban edilen varlık; ölmemiş, bir başka varlıkta, onun kanında yaşamaya devam etmiştir. Hatayi “kırkların kalbi durudur-gelenin kalbin arıdır-gelişin kandan beridir-söyle sen kimsin dediler”. Virani “Âdem olup insan içine geldim-hak nasip eylerse kandan içeri-behlül gibi kandan kana gezerken-bir kana uğradım kandan içeri-hak lokması yemiş bende kanmışım-serim başım pir yoluna koymuşum-bu canı vermişim bir can almışım-bu canı saklarım candan içeri”.)
(Sümer yaratılış mitlerinden bir örnek;”Bilgeliğin efendisi tanrı Enki büyük tanrılara şu bilgiyi verdi. Adını söylediğimiz yaratık mevcuttur. Ve ekledi, zaten mevcut olan yaratığın üstüne tanrıların suretini tutturun.”. “Bir tanrı kurban edilsin-böylece tanrılar onda yıkanıp arınacak-onun eti ve onun kanıyla-Nintu kili karışacak-böylece tanrı ve insan karışacak-o tanrının etinde bir ruh vardır-onun işaretleri yaşayanlarda açığa çıkacak-böylece bu ruhun var olduğu unutulmayacak.” )
YEDİ ERKEK DOĞUYOR
Ninmah böyle diyordu; Ningişzidda onun sözlerini de kayda geçirdi. Doğum yapacak kahramanların rahimlerine döllenmiş yumurtalar yerleştirildi. Gebelik başladı; tayin edilen zaman heyecanla beklendi. Tayin edilen zamanda doğumlar gerçekleşti. Tayin edilen zamanda yedi erkek Dünyalı doğdu. Simaları düzgündü;doğru sesler çıkartıyorlardı; kahramanlar tarafından emzirildiler.
İNSANOĞLUNUN DİŞİLERİNİ DE YARATMAYA!! KARAR VERİYORLAR
Yedi ilkel işçi oluşturuldu, diyordu Ningişzidda. İşlem tekrarlana, güç işi devralacak yedi tane daha yapıla. Evladım, dedi Enki ona. Yedi kere yedi bile yetmeyecek. Şifacı kahramanlardan çok şey talep ettik, işleri sonsuza dek böyle sürecek. Gerçekten de bu görev çok zorlu, dayanılmaz olacak, dedi Ninmah. Dişilerini oluşturmalıyız, diyordu Enki, erkekleri tamamlamaları lazımdı.
Birbirlerini bilsinler, ikisi tek beden olsunlar. Kendi kendilerine çoğalsınlar, kendi başlarına çocuk doğursunlar. İlkel işçiler kendi başlarına doğururlarsa Anunnaki dişileri rahatlayacak. ME formüllerini değiştirmelisin, erkekten dişiye doğru ayarlamalısın. Böyle dedi Enki, Ningişzidda’ya. Adamu’yu tamamlayacak dişiyi oluşturmak için bir Anunnaki dişisinin rahminde gebelik gerek.
DİŞİYİ NİNKİ’NİN RAHMİNDE YARATMAYA KARAR VERİYORLAR
Ningişzidda böyle diyerek yanıtladı babası Enki‘yi. Enki bakışını Ninmah’a çevirdi; o konuşmadan önce elini kaldırdı. Bu kez
Ninki’yi çağırmama izin ver, dedi güçlü bir sesle. İsterse eğer, dişi Dünyalının yaratılması için kalıp o olsun. Ninki’yi Abzu’ya, yaşam evine çağırttılar. Adamu’yu gösterdiler ona, tüm meseleleri açıkladılar ona. Gereken göreve dair izahat verdiler; başarıları ve tehlikeleri anlattılar ona.
Ninki bu göreve hayran kaldı. Hemen yapalım, dedi onlara. Ningişzidda ME formüllerine göre ayarlama yaptı; karışım ile bir yumurta döllendi. Eşi Enki bunu onun rahmine yerleştirdi; büyük bir dikkatle yaptı bunu. Gebelik başladı; tayin edilen zamanda Ninki sancılandı ama doğum olmadı. Ninki ayları saydı, Ninmah ayları saydı; onuncu aya, kötü kısmet ayı demeye başladılar.
BEBEĞİ SEZERYANLA ALIYORLAR
Elleri rahimleri açan hanım, Ninmah keskin bir aletle bir kesik açtı. (Gebelik uzayınca sezeryan ile çocuğu alıyorlar) Başını örttü; ellerine korumalar taktı; (eldiven ve ameliyathane şapkası nasıl da basit tarif ediliyor) beceriyle yaptı kesiği, yüzü bir anda parladı. Rahmin içinde olan rahmin dışına çıktı. Dişi! Bir dişi doğdu! Neşeyle bağırdı Ninki. Yeni doğanın görünüşü ve elleri ayakları dikkatle incelendi. Kulaklarının şekli iyiydi; gözleri kapalı değildi. Elleri ayakları uygundu; arka kısmı bacaklar ve ön kısımları el olarak biçimlenmişti.
İŞTE HAVVA ANAMIZ: Tİ-AMAT
Yaban olanlar gibi kaba tüylü değildi; sahil kumunun rengindeydi saçları. Teni pürüzsüz,Anunnakilerin teni gibi yumuşaktı ve o renkteydi. Ninmah kız çocuğu ellerine aldı. Arka kısmını tokatladı; yeni doğan uygun sesler çıkardı. Ninki’ye, Enki’nin eşine verdi yeni doğanı ki emzirilsin, beslensin ve büyüsün. Ona bir ad verecekmisin, diye sordu Enki eşine. O bir yaratık değil, bir varlık.
Senin suretinde ve senin benzeyişinde. Kusursuzca biçimlendi; dişi işçiler için bir kalıp elde ettin. Ninki elini yeni doğanın bedenine götürüp onun tenini okşadı parmaklarıyla. Tİ-AMAT olsun adı, yaşamın anası anlamına, diyordu Ninki.Dünya’nın ve Ay’ın içinden çıktığı o eskinin gezegenin adıyla bir olsun adı. Onun rahminin yaşam özünden başka doğumlar yapanlar kalıplanacak. Böylece bir ilkel işçiler kalabalığına yaşam vermiş olacak. Böyle diyordu Ninki; diğerleri de onaylayan sözler söylediler.
YEDİ DİŞİ DAHA YARATILIYOR
Şimdi bu, Adamu and Ti-amat‘ın Edin‘e (Aden yani cennet. Kutsal kitaplarda aynı isimle geçiyor.) gidişinin, üremeyi bilmenin onlara nasıl verildiğinin and Abzu’ya kovulduklarının hikayesidir. Ninki’nin rahminde biçimlendirildikten sonra Ti-amat, Abzu çamurundan yapılan yedi kabın içine Ninmah, iki bacaklı dişilerin yumurtalarını yerleştirdi. Ti-amat’ın yaşam özünü çıkartıp azar azar kaplara ekledi. Abzu çamurundan yapılan kaplarda oluşturdu karışımı Ninmah, bu işleme pek layık dualar ediyordu.
Doğum yapacak kahramanların rahimlerine döllenmiş yumurtalar yerleştirildi. Gebelik başladı; tayin edilen zaman heyecanla beklendi. Tayin edilen zamanda yedi dişi Dünyalı doğdu. Simaları düzgündü; doğru sesler çıkarıyorlardı. İlkel işçiler için yedi dişi tamamlayıcı işte böyle oluşturuldu. Dört önder onları yedi erkek ve yedi dişi olarak yarattılar.
Dünyalılar böylece oluşturulduktan sonra, erkekler dişileri döllesin, ilkel işçiler kendi başlarına üreyip çoğalsın. Böyle diyordu Enki diğerlerine. Tayin edilen zamandan sonra, doğanlar başka işçiler doğuracak, ilkel işçilerin sayısı çok olacak, Anunnakilerin zor yükünü onlar sırtlanacak. Enki ve Ninki, Ninmah ve Ningişzidda neşe doluydular; meyve iksiri içiyorlardı.
ADEM VE TİAMAT (HAVVA) EDİN (ADEN) ŞEHRİNE, CENNETE GÖTÜRÜLÜYOR
Yedi kere yedi kafes yaptılar; ağaçların arasına yerleştirdiler; birlikte büyüsünler, erlik ve dişilik edinsinler, erkekler kadınları döllesin, kendi başlarına üreyip çoğalsınlar diyorlardı birbirlerine. Adamu ve Ti-amat’a gelince, kazı yerlerindeki zor işlerden korunacaklardı, onları Edin’e (Kutsal kitaplarda geçen Aden yani cennet. Görüldüğü gibi Aden Anunnakilerin bir şehrinin adı) götürelim, oradaki Anunnakilere eserimizi gösterelim. Enki böyle dedi diğerlerine ve onlarda razı oldular.
Eridu’ya, Enki’nin Edin’deki şehrine götürüldü Adamu ve Ti-amat. Onlar için kapalı bir mekan kurulmuştu mesken olarak (yani cennet), orada dolaşabileceklerdi. Edin’deki Anunnakiler, iniş yerindekiler onları görmeye geldiler. Enlil onları görmeye geldi; bu manzara karşısında hoşnutsuzluğu azaldı. Ninurta onları görmeye geldi; Ninlil de. Lahmu’daki ara istasyondan, Enki’nin oğlu Marduk da onları görmek için indi. Ne şaşırtıcı manzaraydı bu, şaşkınlık veren görülmeye layık bir harika.
[box type=”info” align=”alignleft” class=”rounded” width=”100%”]Tevrat’ta Yahudilerin bu günde yaşadığı yerin doğusuna düşen Edin aynen tarif edilir. Oradaki meyve mahçesi de. Elbette din kitabı olması sebebiyle Tevrat yazarları cinselliğin farkındalığını gizemli olabilmesi için her şeyi bilme ağacına, ölümsüzlük kavramını yaşam ağacına, kromozom sarmalını yılana ve daha sonraki dönemlerde şeytana çevirecekti.
- Yaratılış-2; 8- Rab Tanrı doğuda (Açıkça cenneti yön vererek Dünya’da kurduruluyor. Yani İsrail’in doğusunda, yani Mezopotamya da!!) , Aden’de (Edin) bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu.
- 9- Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetişirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
- 10- Aden’den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu.
- 11- İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar.
- 12- Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur.
- 13- İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kuş sınırları boyunca akar.
- 14- Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir, Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır. (Görüldüğü gibi; belli ki bu gün ikisi kurumuş olan 4 ırmak tarifinde açıkça Dicle ve Fırat ismi geçmektedir. Bu da bize aynı coğrafi bölgeyi işaret etmektedir.)
- 15- Rab Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu.
- 16- Ona, ”Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu.
- 17- “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.”
(Görüldüğü üzere Tevrat’ta Tanrı Adem’i cennete değil, içinde çalışmak üzere bir bahçeye koymuştur. Cennet kavramı daha sonraları insanlar tarafından dine gizem katmak maksadı ile geliştirilmiştir. Ayrıca Tevrat’ta Tanrı tutmadığı sözlerden birini daha söylemiştir. Eğer o ağaçtan meyve yersen ölürsün demesine rağmen Adem ve Havva’yı öldürmemiştir. )[/box]
Ellerinizle yaptınız bunu, diyordu Anunnakiler biçimlendiricilere. Dünya ve Lahmu arasında mekik uçuşu yapan İgigiler de ümitlendiler. İlkel işçiler biçimlendirildi; meşakkatli günler sona erecek, diyorlardı hep birlikte. Abzu’da büyümekteydi yenidoğanlar; Anunnaki onların olgunlaşmalarını bekliyordu heyecanla. Enki denetliyordu; Ninmah ve Ningişzidda da geldiler.
ABZU’DAKİ YEDİ DİŞİ KISIR ÇIKIYOR
Anunnakiler kazı alanlarında homurdanıyor, sabrın yerini sabırsızlık alıyordu. Enki sık sık ustabaşıları Enugi‘ye soruyordu; o da ilkel işçiler için atılan imdat çağrılarını aktarmaktaydı. Dünya’nı turlarının sayısı büyüdü, Dünyalıların olgunlaşma zamanı geçti. Dişiler arasında gebelik gözlenmedi, hiç doğum yoktu. Ağaçların arasındaki kafeslerin yanı başına çimenlerden bir koltuk yapmıştı Ningişzidda.
Gece gündüz Dünyalıları izliyor, neler yaptıklarını belirliyordu. Onları çiftleşirken görmüştü, erkekler dişileri döllüyordu. Gebe kalan olmadı, doğum yapan olmadı. Enki bu meseleyi çok derinden düşündü; bir zamanlar karıştırıp birleştirdiği yaratıkları düşündü. Hiçbir ama hiçbiri ürememişti. İki türü birleştirmek bir lanet yaratmış, dedi Enki diğerlerine.
KISIRLIĞIN NEDENİ ARAŞTIRILIYOR
Adamu’nun ve Ti-amat’ın özlerini yeni baştan karıştıralım, diyordu Ningishzidda. Onların ME’lerini parça parça inceledi ki neyin yanlış olduğunu belirlesin. Şurubak’ta, şifa evinde Adamu‘nun ve Ti-amat’ınözlerinin üstünde dikkatle düşünüldü.
Anunnaki erkeklerinin ve kadınlarının yaşam özleriyle kıyaslandı. Ningişzidda özleri birbirine dolaşmış iki yılan gibi ayırmıştı!!! (Birbirine dolanmış kromozomlar zincirini her halde en iyi birbirine dolanmış yılanlar şeklinde betimleyebiliriz.) Özler bir yaşam ağacının üstünde yirmi iki dal gibi düzenlenmişti!!!! (İnsanların genlerinin her birinde 22 kromozom bulunur. Bunlara cinsiyet genleri olan x ve y kromozomları da eklenince toplam 46 kromozom olur. Burada erkeklerin xy, kadınların xx cinsiyet kromozomlarının olmadığı söylenmek isteniyor.)
DİŞİLERDE VE ERKEKLERDE ÜREME GENİNİN OLMADIĞI ANLAŞILIYOR
Bunların parçaları karıştırılabilirdi; suretleri ve benzeyişleri uygun biçimde belirliyorlardı.Yirmi iki adettiler; üreme becerisi içermiyorlardı. Ningişzidda, Anunnakilerin özünde mevcut olan diğer iki parçayı gösterdi diğerlerine. ( x ve y genleri) Bir erkek, bir dişi; bunlar eksik, diye üreyemiyorlardı. Onlara durumu böyle açıkladı. Adamu ve Ti-amat’ın kalıplarında bunlar mevcut değildi.
Ninmah bunu duyunca sarsıldı; Enki hüsrana uğradı. Abzu’daki kargaşa büyük; isyan başlamak üzere yine, diyordu Enki onlara. Altın çıkartma işlemi durmasın, diye ilkel işçiler elde etmeliyiz. Bu konularda bilgili olan Ningişzidda bir çözüm öneriyordu. Şifa evinde, büyüklerinin, Enki ve Ninmah’ın kulaklarına fısıldadı. Ninmah’a yardım etmekte olan kadın kahramanları dışarı yolladılar.
ANUNNAKİ ENKİ’NİN VE NİNMAH’IN KABURGASINDAN ÇIKARILAN CİNSİYET GENLERİ ADAMU VE TİAMAT’IN KABURGASINA NAKLEDİLİYOR
Arkalarından kapıyı kilitlediler; üçüyle birlikte iki Dünyalı kalmıştı yalnızca içeride. Ningişzidda bu dördünün üzerine derin bir uyku indirdi; (Onları narkozla uyuttu.) dördünü hissizleştirdi. Enki’nin kaburgasından yaşam özünü çıkarttı, Adamu’nun kaburgasına yerleştirdi Enki’nin yaşam özünü!!!!!Ninmah’ın kaburgasından yaşam özünü çıkarttı, Ti-amat’ın kaburgasına yerleştirdi Ninmah’ın yaşam özünü!!!!
[box type=”info” align=”alignleft” class=”rounded” width=”100%”](Din kitaplarında; yaratılış hikayesindeki Tanrı Adem’in kaburgasından Havva’yı yarattı şeklindeki bir türlü aklımıza yatmayan söylemin kaynağı belli oldu. Hem de gayet akla yatkın bir açıklamayla. Ayrıca şu ana kadar gördüğümüz ve sonraki tabletlerde göreceğimiz olayların, din kitaplarındaki olayların aynısı olduğunu anlamaya başladık. Ama Sümer tabletleri Tevrattan tam dört bin yıl önce; hem de akla yatkın şekilde olayları anlattığına göre, Tevrat ve onlardan esinlenen sonraki kitapların Sümer tabletlerinin çarpıtılmış birer takliti olduğunu üzülerek görüyoruz. )
- Yaratılış 2; 18- Sonra “Adem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, ”Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.”
- 19- Rab Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem’e getirdi. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. (Sümer tabletleri tam tersini söylüyor. Her adı Tanrı Adamu’ya öğretir. Bu da; oluşturulan gizemli din de insanın önemini artırmak maksadıyla anlatılanın amaca uygun değiştirildiğini gösterir. Çünkü eski olan asıl olandır)
- 20- Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı.
- 21- Rab Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Rab Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini ETLE KAPADI.
- 22- Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi.
- 23- Adem, ”İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir” dedi,” Ona ‘Kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı.
- 24- Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, İKİSİ TEK BEDEN olacak. 25- Adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.
Kur’an’da ise; hemen her konu da olduğu gibi bu konuda da olaylar, Tevrat’a göre yüzeysel ve üstü kapalı anlatılmıştır.
Araf 189- O, o zattır ki sizi bir tek nefisten yarattı, eşini de ondan var etti ki gönlü buna ısınsın. Onun için eşine yaklaşınca o hafif bir yükle hamile kaldı, bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı. ”Hepsi bu kadar. Sadece eşini de ondan yarattı diyor, o kadar!!
Tüm var olanı yaratan o Yüce gücün kadını yaratmak için neden erkeğin kaburgasına ihtiyaç duyduğu sorusu bir yana, din kitaplarında anlatılan kadının yaratılışı ne yazık ki kadının ikinci sınıf sayılmasının temelini oluşturur.
Tanımlayıcı, isim verici ve kadının olması için Tanrının dahi kaburgasına ihtiyaç duyduğu erkek yüceltilir. Her ne kadar erkek karısına bağlanacak dense de sonuç yine kadın için hüsrandır.
Bu durum Kur’an’ın Nisa Suresi 34. ayetin de zirve yapar. ”Erkekler kadınların üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar itaatkardırlar. Allah’ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse DÖVÜN”[/box]
ARTIK ADEM VE HAVVA CİNSELLİĞİNİ BİLİYORLAR
Kesiklerin yapıldığı yerlerde etlerin üstünü kapadı. (Sütur atmak, yani dikmek kastediliyor) Sonra dördünü uyandırdı
Ningişzidda. (Reanimasyon, yani uyandırma işlemi. Bu gün modern tıbbın uyguladığı yöntem.) Oldu diye açıkladı gururla. Onların yaşam ağaçlarına iki dal daha eklendi!!!!! ( x ve y kromozomları) Onların yaşam özleri şimdi üreme güçleriyle dolandı. Serbest bırakalım onları, tek beden olana dek bilsinler birbirlerini, diyordu Ninmah. SERBESTÇE
DOLAŞSINLAR, DİYE EDİN’İN MEYVE BAHÇELERİNE YERLEŞTİRİLDİ
Adamu ve Ti-amat!!!! (Kutsal kitaplardaki Aden ve oradaki meyve bahçelerini hatırlayın) Çıplaklıklarının farkına vardılar, erlik ve dişiliği bildiler!!! (İşte yılanın, yani tıp ve kromozom simgesi yılanın verdiği elmayla Adem ve Havva’nın cinselliği bilme hikayesinin aslı. Şimdi de cennetten, yani Aden’den gerçekte nasıl kovulmuşlar bakalım.)
ENLİL ADAMU VE TİAMAT’I CİNSEL ORGANLARINI ÖNLÜKLE ÖRTMÜŞ OLARAK GÖRÜR
Yapraklardan önlükler yaptı Ti-amat, yabani hayvanlardan farklı olmak istedi. Günün sıcağında Enlil meyve bahçelerinde dolaşıyor, gölgelerinin tadını çıkarıyordu. (Tevrat’ta da aynı ifadelerle Tanrının serinlemek için meyve bahçelerinde dolaştığı yazılmış) Hiç beklemediği bir anda karşılaştı Adamu ve Ti-amatla; kasıklarını örten önlükleri gördü. (Hikayenin aynısı Tevrat’ta bire bir anlatılır) Nedir bunun anlamı, diye merak edip açıklaması için Enki’yi çağırttı.
BU DURUM ENLİL’İ KIZDIRIR
Enki üreme meselesini anlattı Enlil’e. Yedi kere yedi başarısız oldu, diye itiraf ettti Enlil’e. Ningişzidda yaşam özlerini inceledi; ek bir birleşim gerekiyordu. Enlil’in öfkesi iyice büyüdü, sözleri keskinleşti. Bu işin tamamından hiç hoşlanmamıştım, yaratıcılar olmak ne haddimize, diye karşı çıkmıştım. İhtiyacımız olan yaratık zaten mevcut. Böyle demiştin sen Enki.
Tek ihtiyacımız onun üstüne işaretimizi koyup böylece ilkel işçiler oluşturmak. Şifacı kahramanlar da kendilerini tehlikeye attılar; Ninmah ve Ninki de tehlikenin kucağına atıldılar. Hiçbiri bir işe yaramadı, eserin başarısızlıktı. Şimdide yaşam özümüzün son parçalarını bu yaratıklara verdin ki üremeyi bilsinler bizler gibi; bizim yaşam devrelerimizide onlara vermiş olmayasın sakın? (Uzun yaşama özelliklerini kastediyor)
Böyle konuştu Enlil, öfkesi çok büyüktü. Enlil’i sözleriyle yatıştırsınlar diye, Ninmah ve Ningişzidda’yı çağırttı Enki. Efendim Enlil, diyordu Ningişzidda. Onlara üremeyi bilme bahşedildi. Ama uzun yaşayış dalı onların özünün ağacına eklenmedi.
[box type=”info” align=”alignleft” class=”rounded” width=”100%”]Tevrat’ta insan ömrü 120 yıl olarak belirlendi denilişini unutmayalım.
Yaratılış; 6 -3 Rab, “Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür” dedi, “İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak.”
Sonra Ninmah konuştu; kardeşi Enlil’e şöyle diyordu: Neyi seçmeliydik kardeşim? Her şeyi başarısızlık içinde bitirip Nibiru’yu kendi felaketiyle yüz yüze getirmeyi mi? Yoksa tekrar tekrar deneyip güç işleri üstlenmeleri için Dünyalıların üremesini sağlamayı mı? Öyleyse nerede ihtiyaç duyuluyorsa oraya gitsinler, dedi öfkeyle Enlil. Edin’den uzak olsunlar, Abzu’ya kovuldular. (İşte gerçek cennetten kovulma hikayesi. Nasıl, akla daha yatkın değil mi?)
Sümer tableti Adamu’nun cennetten, yani Aden’den kovuluşunu gayet mantıklı şekilde işte böyle anlatılıyor. Peki Tevrat nasıl anlatıyor. Elbette mistik bir hava katarak ve yine amacına göre değiştirerek. Meyveler, incir ağaçları, hain yılan yine Rab’bin kimbilir kaçıncı lanetlemesi ve bir türlü mantığımıza uymayan olaylar silsilesi. O çağlarda elbette insanoğlu için son derece gizemli ve cazip olan bu söylemler, sorgulayan ve bilimi özümsemiş çağımızın insanları için inandırıcı olmaktan ne yazık ki uzaktır.
O halde şimdi de aynı olayları Tevrat’tan dinleyelim.
Yaratılış- 3;
- 1- Rab Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiç birinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
- 2- Kadın, ”Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı.
- 3- ”Ama Tanrı, ‘ Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
- 4- Yılan, ”Kesinlikle ölmezsiniz” dedi.
- 5- ”Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” (Dikkat edersiniz burada yılan hiç yalan söylemiyor. Yalanı söyleyen Tanrı.)
- 6- Kadın ağacın güzel meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. meyveyi koparıp yedi. (Yine bütün günahlar kadınların başına yıkılıyor) Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.
- 7- İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
- 8- Derken GÜNÜN SERİNLİĞİNDE BAHÇEDE YÜRÜYEN RAB TANRI’NIN. (Nasıl yani, bahçede yürüyen Tanrı mı? Bütün evreni kim idare ediyor?) sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçları arasına gizlendiler.
- 9- Rab Tanrı Adem’e, ”Neredesin?” diye seslendi. (Tanrı Adem’i bile göremiyor!!)
- 10- Adem, ”Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.
- 11- Rab Tanrı, ”Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” (Nasıl yani, Adem çıplak olduğunu nasıl bilmez?) diye sordu, ”Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”
- 12- Adem, ”Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.
- 13- Rab Tanrı kadına, ”Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, ”Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.
- 14- Bunun üzerine Rab Tanrı yılana, ”Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi. “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.” (Zaten sevilmeyen bir hayvanı lanetlemek ve sonradan şeytanlaştırmak ne kadar kolay değil mi ve ne kadar adaletsizce! Bu arada yılanların toprak yemediğini de ekleyelim.)
- 15- “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” (Bir kadınla erkeğin çocuğu olduğundan çocukların hangisi kadının, hangisi erkeğin soyu olur ben anlayamadım. Anlayan biri varsa açıklamasını rica edeceğim.)
- 16- Rab Tanrı kadına, ”Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi. ”Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” (Yine zaten bilinen bir acıyı ve sosyal konumu sanki bir mucize ve Tanrısal bir gizemmiş gibi gösterme eylemi. Bu tarz bilinen bir çok şey kutsal kitaplarda işlenir. İnsanlar bu sözleri sanki hiç bilmiyorlarmış gibi ya bak, ne güzel sözler diye onaylar. Örneğin; İbrahim’in sanki Güneş’i ilk defa görüyormuş gibi Güneş’e bakıp, O batınca, batıyormuş o halde Tanrı o değil demesi ya da Kur’an’da geçen ” Her canlı bir gün ölümü tadacaktır” ayeti gibi. Oysa herkes bunları zaten bilir ama Kutsal kitaplarda geçince bir gizem, ulviyet ve Tanrısallık kazanır.)
- 17- Rab Tanrı Adem’e, ”Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi. ”Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.” (İşte yine yukarıda açıkladığım yöntem. Ayrıca İnsan elma yedi diye toprak niye lanetlenir? Bu arada insanların bilinçaltına kadının daha ilk aşamada lanetlendiği mesajı iletilir ve benim başımın tacı kadınlarımız ikinci sınıf insan yerine tescilli şekilde konulur. Artık itiraz edilemez. Çünkü Tanrı öyle emretmektedir.)
- 18- Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin.
- 19- Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.
- 20- Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi.
- 21- Rab Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. (Tanrı giysi mi yapıyor? Ayrıca hani onlar ölecekti?)
- 22- Sonra, ”Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi. (Nasıl yani Adem cinselliği öğrenince Tanrılardan biri gibi mi oluyor? Sonra bizlerden biri gibi derken hani Tanrı bir taneydi? Tevrat tek Tanrılı bir din kitabı değil mi?) ”Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” (Yani bir meyveyi yemekle ölümsüz olunabiliyor. Muhtemelen Tanrı da o meyveyi yiyor olmalı. Adem o meyveyi yese o da bir Tanrı olacak . Yani tüm evreni yaratan Tanrı kendi yarattığı Dünya’da, kendi yarattığı topraktan yetişen bir meyveyle mi ölümsüz oluyor? ) ● 23- Böylece Rab Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı.
- 24- Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.
Elbette Tevrat’tan bin yıl sonra insanlar gittikçe Tanrı kavramını daha otoriter hale getirirken, saygıyı korkuyla sağlamak amacıyla şeytan ve cehennem kavramını geliştirdiler. İnsan yine bilimden yoksun, yine karanlıkta ve yine birbirine zulmederek yaşıyordu. Yönetici sınıfın elinde artık Tanrı öyle istediği için itaat etmelisin komutunu geliştiren söylemler vardı. Yine bu günün insanının mantığına oturtamadığı, çelişkilerle dolu söylemler ile insanlara ortaçağ boyunca korku vererek zulmedildi. Ama Kur’an’da da Anunnakiler’in insanı yaratışı öyküsünün dışına çıkılamadı. Bu öykü de yeni karakterler vardı yada eski karakterlere yeni isimler verildi. Ama Kur’an da aynı öyküyü çağına uyarlayarak anlattı. Yani değişen bir şey olmadı.
Şimdi Kuran’dan cennetten kovulma hikayesini okuyalım.
Araf 11- Gerçek şu ki önce sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: “Adem’e secde edin” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
- Allah: “Sana emrettiğim halde, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” İblis: “Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” (Yukarıda bahsettiğim yeni karakterlerden biri şeytan yada diğer ismiyle iblis. İsyankar, Tanrı’ya kafa tutan, her nedense cehenneme gitmekten korkmayan, üstelik insanları yoldan çıkarmak için Tanrı’dan izin alan!!! bir karakter. Belki de cehennem onun için o kadar kötü yer değil ki, Tanrı’nın onu cehenneme koyma tehdidini umursamıyor. Kim bilir belki kendi de zaten ateşten olduğu içindir.)
- Allah: ”Hemen in oradan, orada büyüklük taslamak ne haddine, haydi çık, çünkü sen alçaklardansın.” buyurdu.
- İblis : ”Dirilip kaldırılacakları güne kadar bana süre ver.” dedi.
- Allah : “Haydi sen süre verilmişlerdensin.” buyurdu. (Tanrı’nın kötü ve kendine isyan eden birine, meleklere secde ettirdiği, insanoğluna kötülük yapmasına izin vermesi inanılır gibi değil.)
- İblis “Öyleyse and olsun ki, beni azdırmana karşılık, ben de onları saptırmak için her halde senin doğru yolunun üstüne oturacağım.”
- “Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından sollarından sokulacağım. Sen de çoğunu şükredici bulmayacaksın.” dedi. (Açıkça senin bizden daha çok kıymet verdiğin insanoğlunu yoldan çıkarıp, yanıldığını ispatlayacağım diyor. Tanrı yanılır mı? Tanrı haydi ispatla der mi?)
- Allah; “Çık oradan yerilmiş, kovulmuş olarak! And olsun ki, (Tanrı niye and içer ki?) onlardan her kim sana uyarsa, kesinlikle cehennemi tamamen sizinle dolduracağım.” (Bu nasıl bir anlaşma. Bu nasıl bir karşılıklı tehditleşme. Bu düellonun mağduru, zavallı insanın suçu ne? Zaten Tanrı istediği için her şey olmuyor mu? O geleceği bilen ise, neden yarattığının ne yapacağından emin olamıyor?)
- Ve “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin, (Bahçenin adı artık cennet olur. Bundan sonra insanların öldükten sonra gideceği cennet sürekli tanımı değiştirilerek bir ödüle dönüştürülür. Bu Dünya’da çile çek, Dünya’nın nimetlerinden uzak dur, ödülün cennet olsun. İnançlı insan böyle olur. Dünya’nın nimetlerini de biz yiyelim. Kur’an’da cennet tanımının içine değişik ayetler vesilesiyle huriler, altından ırmaklar akan yerler vs. eklenir. Ancak sopa da hazırdır. Cehennem. Orası her seferinde daha kötü şekilde anlatılarak gerekli korku sağlanır. Tanrı adına konuşan; sürekli, bana itaat et, yoksa cehenneme gidersin der.) dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
- Ve onlara: “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.” diye ikisine de yemin etti.
- Bu şekilde onları aldatarak sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açıldı ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Haberiniz olsun bu şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.
- Onlar: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz!” dediler.
- Allah: “Birbirinize düşman olarak ininiz. Size bir süreye kadar yeryüzünde yerleşmek ve bir nasip almak var kaderinizde” buyurdu.
- “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan dirilip çıkarılacaksınız!” dedi.
Yine aynı Sümer öyküsü kendi çağına uyarlanmış haliyle böyle anlatılır. Bu çağın insanının böyle söylemleri anlayabilmesi ve kabullenebilmesi çok zordur. Hep neden şunu, neden bunu yapsın diye sorular kafasını meşgul eder. Cevap da bulamaz. Çünkü cevap aslında apaçık mevcuttur.
- Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Fakat takva elbisesi hepsinden hayırlıdır. İşte bunlar, Allah’ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
- Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık. (Bir sürü inanan sayısız günah işlemiyor mu? Onlarda mı şeytanın dostu? Adem inanmıyor muydu? Şeytana bu kötülüğü yapma iznini kim verdi? Eğer Tanrı isteseydi insanoğlunun yaşadığı onca kötü şey olur muydı? Bu gün doğayı ve tüm canlıları mahveden insanın bunları yapmasına Tanrı neden izin veriyor? Gerçekte Tanrı bu müthiş evreni yarattıktan sonra Dünya’da yaşamaya ve insanoğlunu bir oraya bir buraya taşıyarak, iki de bir sınava tabi tutarak, onların birbirini ve Dünya’yı mahvetmesi için şeytana izin vererek egosunu tatmin eden biri midir? Yoksa insan hayal gücünün Sümer tableti hikayelerine eklediği akıl dışı söylemlerin ötesinde, bilimin ışığıyla aydınlanmış beyinlerin hissedebileceği muhteşem bir güç müdür?)
(Aynı hikaye Hicr 26 ile 42. ayetler arasında da tekrarlanır. Yine neredeyse aynı kelimelerle Bakara 30-37. ayetlerde de tekrarlanır. Ama bu sefer tarihin ilk sınav torpili ve meleklerin ilginç insan tanımlaması vardır. Okuyalım.)
- Düşün ki Rabbin meleklere: ”Muhakkak ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim” dediği vakit ”Biz seni tesbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak bir yaratık mı yaratacaksın?” dediler. ”Her halde ben sizin bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim” buyurdu. (İlk soru; melekler geleceği görebiliyorlar mı? Eğer böyleyse neden Tanrı kötü bir yaratık yaratıyor ve üstelik halife olarak yaratıyor. Halifenin anlamı dinin vekili demektir. Kötü bir varlık nasıl dinin vekili olabilir? )
- Ve Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra o isimlerin delalet ettiği şeyleri meleklere gösterip ”Haydi davanızda doğru iseniz, bana şunları isimleriyle haber verin” buyurdu.
- Melekler ”Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz Ya Rab! Bizim için senin bize bildirdiğinden başka bilgi mümkün değildir. O her şeyi bilen hüküm sahibi sadece Sensin, Sen!” dediler.
- ”Ey Adem ; bunlara onları isimleriyle haber ver” buyurdu. Bu emir üzerine Adem, onlara isimleriyle bunları haber verince buyurdu ki: ”Size demedim mi, ben her halde göklerin ve yerin sırrını bilirim! Ve sizin açıkladığınız ve gizlediğiniz şeyleri de biliyorum!”
- Ve o vakit meleklere : ”Adem için secde edin!” dedik, derhal secde ettiler. Ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten o kafirlerden idi. (Şimdi zaten Tanrı’nın yarattığı ve O’nun öğrettiği kadarını bilen meleklere bilmediği şeyleri sormanın mantığı nedir ? Adeta soruları önceden verilmiş bir sınav gibi Adem’e soruların cevaplarını öğretip, meleklere öğretmeyip , haydi bunları bilin demek bir sınav hilesi değil midir? Üstelik Tanrı insanın kan akıtacak ve fesat çıkaracak bir varlık olduğu sözünü de yalanlamıyor? Kötü bir varlık meleklerden daha çok şey bilince , iyi ve onlardan üstün mü olmaktadır?)
- Ve dedik ki: Ey Adem, sen ve eşin cennete yerleşin, ikiniz de orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin, ancak şu ağaca yaklaşmayın ki, haddini aşan zalimlerden olmayasınız”
- Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, ikisini de bulundukları o bolluk içindeki yerden çıkardı. Biz de: ”Haydi kiminiz kiminize düşman olarak inin ve yerde bir zamana kadar kalıp nasibinizi alacaksınız” dedik.
- Bu arada Adem Rabbinden bir takım kelimeler belleyip O’na yalvardı. Gerçekten tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden O’dur!
Görüldüğü üzere Tanrı’nın halifesi olacak insan daha ilk sınavında bütün isimleri yani her şeyi biliyorken başarısız olmuş, cennetten kovulmuş ve birbirine düşman olarak indiği Dünya’da Tanrı’nın dinini temsil etmiştir.
Ahzap 72 de dediği gibi insan “çok zalim ve çok cahil” ken halife ve meleklerden üstündür. Ve Tanrı çok merhamet edendir!![/box]
[…] Sümer Tabletleri – Tablet 6‘ya geri dön […]